Zaman'da iki tanıklık

Kayıt Tarihi: 01.01.1970 02:00 - Son Güncelleme: 20.05.2024 10:37
YAZI
A
 Böyle zamanlarda "silicilik" bir moda haline geliyor. Herkes birbirini siliyor. Benim gibi arada kalanlara ya da "ne olur birbirinizi silmeyin, hakları teslim edelim" diyenlere de hiç kimseye yaranamamak payı düşüyor.

Ben, "Bu süreçten Hizmet de yara almasın hükümet de" diyerek geliyorum.

Ben "Dershane kapatmayı onaylamıyorum" diyorum, "Ama kapatmaya karşı çıkarken her malzemeyi kullanmak da yanlış" diyorum, "Denge hesabı içinde kaybolmuş" oluyorum.

Yaşanan fırtınalı ortamda 2004 MGK'sı ile ilgili tartışmanın geldiği noktaya bakar mısınız?

Tayyip Erdoğan ve arkadaşlarının askeri vesayete karşı, elbet içinde Hizmet'in de yer aldığı farklı toplum kesimleri ile birlikte verdiği, 11 yıllık mücadele "silindi" meğer gizli gizli askerin dediğini yapmaktaymış Tayyip Erdoğan!
Bu mudur?
 
O yıllarda Tayyip Erdoğan

 
Zaman'da (Evet Zaman'da) cumartesi günü iki yazı çıktı. Birisi Mümtazer Türköne'ye, diğeriMustafa Ünal'a aitti. Geçtiğimiz hafta, Türköne'nin İHL'lerle ilgili bir yazısını eleştirmiştim. Ancak şu satırlar AK Parti'nin hükümet olduğu yıllarda neler yaşandığını ve o günlerde nasıl bir Tayyip Erdoğan profili bulunduğunu anlatıyor olmalı:

"Cumhurbaşkanlığı makamında rejim bekçiliğinden sorumlu genel müdür gibi oturan Sezer ve dışarıda hâlâ gücü elinde tutan askerlerin korku imparatorluğu egemendi. Hükümetin zamana ihtiyacı vardı. AK Parti hükümeti her attığı adımı kılı kırkı yararak ve sağdan soldan gelen işaretleri dikkatle takip ederek atıyordu. 2003'te, Erdoğan başbakan olur olmaz katıldığı ilk MGK, Irak gündemine ayrıldığı için asker kanadın hazırlandığı güç gösterisi ertelendi. 30 Nisan'da yapılan ikinci MGK'da, sunum yapan bir general hükümete yüklenerek saldırıyı başlattı. Erdoğan siyasî kariyerinin en önemli eşiğini o toplantıda aştı; generale bir ayar çekti. Çektiği ayarın "karşında başbakan var, sen ne biçim konuşuyorsun" fırçasından ibaret olduğunu biliyorum. MGK'nın asker kanadı bu ayar üzerine generali yalnız bırakıp geri çekildi ve derslerine daha sıkı çalışmak üzere karargâhlarına kapandılar. Darbe planlarının tam gaz gelişmesi, bu dirayetli duruşun eseridir.

2004 yılının siyasî gelişmelerini Ankara'da birincil kaynaklardan çok yakından takip etmiştim. Gazi Üniversitesi'nin stratejik araştırma merkezinin başında, Kıbrıs'taki gelişmelere müdahil olmuş ve hem askerî kanatla hem de siyasetçilerle temaslarda bulunmuştum. Aracısız ve birinci ağızdan gözlemlere ve bilgilere sahibim. Askerlerin derdi Kıbrıs değil, hükümet idi; hükümetin açığını arıyorlardı. Kimin neyin peşinde olduğunu çok iyi hatırlıyorum. AK Parti hükümetinin ve Türkiye'nin geçirdiği en kritik evre idi. Allah var, dirayetle yönettiler." (Zaman, 1 Aralık 2013)
 
Ve Mustafa Ünal
 
Mustafa ÜnalZaman'ın Ankara temsilcisi. Ben Ünal'ı tanırım ve severim. İyi gazetecidir. YıllardırZaman adına iyi çalıştı Ankara'da. 2004 belgeleri için ne diyor, gelin okuyalım:

"Hüküm verirken o günün şartlarını da düşünmek gerekiyor elbette. 2013'ten bakarak 2004'ü yargılamaya kalkmak doğru sonuç vermeyebilir. Hatırlamak istemediğimiz o günler geride kaldı. Bugünlere hiç benzemiyordu... Askerin gözünde sadece dinî gruplar değil 'AK Parti' de irticanın odağı durumundaydı. Bırakın politikalarını, varlığı bile sistem için tehditti.

2004 zor bir yıldı.
O imzalar Milli Güvenlik Kurulu'nda 2004'te irtica ve irtica ile mücadele konuşulurken atıldı... O tavsiye niteliğindeki belgenin hemen eylem planına dönüştüğünü ve ortalığı kasıp kavurduğunu ileri sürmek de pek doğru olmaz... 2013'ün şartlarıyla 2004'ü değerlendirmenin doğru olmadığını söyleyenler haksız değil." (Zaman, 1 Aralık 2013)

Ne diyelim şimdi Türköne ve Ünal'a? Silelim mi? Üstlerini çizelim mi?

Onların bahsettiği Tayyip Erdoğan Taraf'ın çizdiği profile uymuyor değil mi?
ETİKETLER:

Ahmet Taşgetiren

Ahmet Taşgetiren

Yazarın Diğer Yazıları