Gönül dilini bulmak

Kayıt Tarihi: 01.01.1970 02:00 - Son Güncelleme: 20.05.2024 09:49
YAZI
A
 Gönül dilini bulmak. Bugünlerde herkesin birbirine hatırlattığı şey. Bizim manevi kültürümüzde de önemli karşılığı olan mesele.

Ama o kadar kolay değil.

Belki teorik olarak üzerine konuşmak kolay. Neler söylersiniz neler.

Ama pratikte, hayatın içinde ve hele duyguların savrulduğu bir iklimde gönül diliyle konuşmak, er kişinin kârı.

...

Hani Rasulullah Efendimiz buyuruyor ya:

-Yiğitlik güreşte rakibini yenmek değildir, yiğitlik öfkelendiğin zaman öfkeni yenebilmektir.

Er kişinin kârıdır o. Öfke gelmiş gırtlağınıza dayanmış, gözlerinizi kızartmış ve siz bir kere daha yutkunmuşsunuz. Kolay mı?
 
Öfkeyi yutabilmek
 
Benim çok sevdiğim bir örnek var.

Ehl-i Beyt'ten ve sufi silsilelerinin altın halkalarından biri olan İmam Cafer-i Sadık'a izafe ediliyor.

Başkası da olabilir.

Cafer-i Sadık'ın misafirleri var. Bir sofraya oturmuşlar, yemek yiyecekler. Hizmet eden zat, çorbaları getirirken ayağı halıya takılıyor ve elindeki çorba kaseleri misafirlerin üzerine boca oluyor.

İmam Cafer çok üzülüyor. Öfke gelip yüreğine oturuyor. Yüzü alı al moru mor oluyor.

Bunu gören hizmetçi, ama Kur'an-ı Kerim'in dünyasına vakıf bir hizmetçi, Kur'an'dan bir ayetten parçalar okuyor:

"Öfkesini yutanlar" diye başlıyor ayet. Bunu okuyor hizmetçi.

Cafer-i Sadık "Öfkemi yuttum" diye karşılık veriyor.

Ayetin devamında "İnsanları affedenler" ifadesi var.

Cafer-i Sadık, "Affettim" diyor.

Ve ayet, "Allah ihsanda bulunan, iyilik eden ve Allah'ı görüyormuş gibi yaşayanları sever" ifadeleriyle sona eriyor.

Cafer-i Sadık bunun üzerine hizmetçiyi ödüllendiriyor.

Kendimize soralım: Kaçımız böyle bir olayda böyle bir öfke yenme operasyonunu gerçekleştirebiliriz?

Zor değil mi?

Ben, "Trafikte evliya olmak zor" derim. Çünkü öfkeniz, bir iki sınav sonra tavan yapabilir.

Ülke yönetimi ya da siyasi trafik içinde evliya olmak kolay mı?

Yani gönül dili ile konuşmak.

Yani gönül diline sahip insan olmak.

Ama "gönül dili" eğer İslam'ın bize armağan ettiği bir kavramsa, İslam tam da hayatın içinde yaşanacak olan değerleri ifade eder.

Siyasette de bir dil verir İslam bize, sivil alanda da.

Gönül dili demek bana göre kalpleri, Allah'ı unutmama, Allah Teâlâ ile ilişkileri unutmama, "Allah'ı görüyormuş gibi, her ne kadar biz onu görmesek de O'nun bizi gördüğü bilinci içinde bir hayat kurma", bilincine göre yoğurmak ve her sözün-davranışın oradan kaynaklanması ve orasının da, işte o kalp kıvamında olması ile ilgili bir şeydir.
 
Savruluş ikliminde nereye tutunacağız?

 
Bir Allah dostu der ki:

-Mümin odur ki, kalbini avuçlarının içine alır ve insanlar arasında utanmadan dolaşır.

Kolay mı? Kolay değil, hatta zor.

Ben bazen "mahşer aydınlığında yaşamak" derim. Kur'an'da o iklim anlatılırken, "diller konuşmasa bile ellerin, ayakların hatta derilerin tanıklık edeceği" bildirilir. Niyetler sorgulanır.

Her davranışın arkasındaki niyet, o davranışın kalitesini ortaya koyar ve inanan insan, Allah'ın o niyetleri bildiğine de inanır.

Bir kere daha söyleyeyim, bütün bunlar teorik olarak söylenmesi kolay olan şeylerdir. Ben dahi kendimden emin olamıyorum her davranışımın niyet kalitesini Yaratan'ın huzurunda savunabilecek durumda mıyım? Zor iş.

Ama en azından derdini çekmek, kaygısını duymak ve yarın Yaratan'ın huzurunda mahcup olmamak gibi bir hassasiyet iyidir. Bu bile bir tanzim misyonu ifa eder.

Bugün bunları yazayım kendime ve bu konuda hassas olan dostlarıma, diye düşündüm.

Ta ki savruluşlar içinde bir hatırlatma olsun.

Sezai Karakoç, fırtınada cami sütunlarına tutunmaktan söz eder bir mısraında.

Nereye tutunacağız sahiden bu savruluş ikliminde?
ETİKETLER:

Ahmet Taşgetiren

Ahmet Taşgetiren

Yazarın Diğer Yazıları