İki kırılma alanı

Kayıt Tarihi: 01.01.1970 02:00 - Son Güncelleme: 20.05.2024 10:53
YAZI
A
 Bir soru ile başlayalım:

-Başbakan Erdoğan, hizmet camiası ile ilişkilerin yaralanmasını ister mi?

Bana göre cevap:

-Bunu hem siyaseten istemez hem de paylaştığı değer yargıları sebebiyle istemez.

Bu alanda bir yaralanma oldu mu diye sorulursa, bunun gerçekçi cevabı da "Evet oldu" şeklinde olacaktır.

Kırılmanın hizmet camiasının payına düşen sorumluluğu, haklı veya haksız, taa MİT olayına kadar uzanıyor. Bence hizmet camiası, bu noktada hükümet cenahındaki problemli alanları değerlendirmelidir.
 
Hizmeti üzen konular
 
Ama bir de hizmet cenahından görülen problemli alanlar var. Onları da hükümetin, özellikle Sayın Başbakan'ın değerlendirmesi gerekir diye düşünüyorum. Benim problemli alanlara ilişkin bilgilerim şöyle:

-Dershaneler. Hizmet camiası, dershanelere ilişkin olur olmaz zamanlarda tekrarlanan kapatma iradesini, "hizmet alanına yönelik bir yok etme girişimi" olarak algılıyor. "Hizmetin toplumla iletişim kanalının kesilmesinin AK Parti'nin toplumsal projesine olumlu hangi katkısı olabilir" diye soruluyor. Ben de dershane gündemini çok sağlıksız buluyorum.

-Hizmetle irtibatı bulunduğu farz edilen kamu çalışanlarına yönelik tavır. Camia, "Hizmetle alakalı ve sakıncalı" yaklaşımının, liyakate bakmaksızın, kategorik biçimde uygulandığı düşüncesinde. Buradan bakıldığında "28 Şubat günlerinden daha çetin durumlar söz konusu" çıkarımı yapılıyor.

Tepkiyi şöyle özetleyebilirim: "Liyakatsizin savunması söz konusu olamaz ama liyakatlinin tasfiyesi dostça kabul edilemez." Hizmetin bürokrasi ile ilişkisinde, başka cemaatlerin şikayetlerine tanık olduğumu, bunun hükümet katına taşındığını, hükümetin tavrında bunların da etkili olduğunu sanıyorum. Ama tasfiye algısı verecek somut durumların yaralayıcı olduğunu da ifade etmeliyim.

-Şu yazacağım konu belki de en hayati olanı: Camia içinde alternatif camia üretilmesine zemin hazırlama algısı. Bu algının, ilişkilerin yaralanmasında en derin etkiyi yaptığını ifade edebilirim. Nasıl bir şeyden bahsediyorum? Biraz açayım:

Refah Partisi döneminde Yeni Şafak'ta "Parti ve Cemaat" başlıklı bir yazı yazmıştım. O zamanlar, cemaat önderlerinin de parti liderine bağlılık arz etmesi gibi bir gündem oluşmuş, bağlılık arz eden cemaatler makbul, diğerleri yeterli idrak seviyesine ulaşamamış olmakla nitelendirilmişti.

Benim yazımın ana teması ise cemaatlerin partinin uzantısı haline getirilmesi gibi bir yola girilmemesi uyarısı idi. "Cemaatler, insan eğitimi için oluşmuş yapılardır. Oralardan yetişen insanlar siyaseti de besleyeceklerdir. Ama oraların peşinen siyasallaşması, eğitim misyonlarını sekteye uğratabilir. Bundan kaçınılmalıdır" diye yazmıştım.

O süreçte parti ile İskender Paşa arasında yaşanan sancının, iki alana da nasıl bedel ödettiğini biliyoruz.
 
İki kötü sonuç, bir temenni

 
Ben bugün de aynı hassasiyetin altını çizmek isterim. AK Parti'nin toplumsallaşmasında"Cemaat" diye nitelenen hizmet gruplarının etkisi göz ardı edilemez. Başka siyasi partilerin de başka tür, belki "laik ulusalcı cemaatler"le ilişkisi bir Türkiye gerçeğidir.

Böyle zamanlarda, cemaatler içinden, siyasete olta atanlar bulunabilir. Rüşeym halindeyken o hizmet yapısına emek veren önderleri sollayıp, siyasetçiye sıcak gelen sözlerle kendilerine alan açmaya çalışanlar çıkabilir.

Böyle girişimlere itibar edildiğinde iki kötü sonuç doğar:

Bir: O hizmet grubunun devam eden ana yapısı ile siyasi liderliğin ilişkileri yaralanır.

İki: Bu tür primler hizmet grubu üzerinde etkili olduğu ölçüde, hizmetin büyük yapısında yaralanma riski oluşur.

Ben, şu an üzerine düşen büyük sorumluluğun en derin ölçüde farkında olduğuna inandığımTayyip Erdoğan'ın böyle bir gelişmeye zemin hazırlamayacağına inanırım.
ETİKETLER:

Ahmet Taşgetiren

Ahmet Taşgetiren

Yazarın Diğer Yazıları