Askerin adaptasyonu

Kayıt Tarihi: 01.01.1970 02:00 - Son Güncelleme: 20.05.2024 10:11
YAZI
A
 İlker Başbuğ‘un karşı karşıya bulunduğu durumu kabullenmesinin zorluğu anlaşılabilir.

Genelkurmay Başkanlığı’ndan “Darbeci”liğe oradan “ömür boyu hapis”, daha da kötüsü “rütbelerin sökülmesi ve er statüsü” noktasına savrulmak, neresinden bakılırsa bakılsın tahrip edici bir durumdur.

Anlaşılıyor ki Başbuğ, tüm bu olan biteni, “şerefhaysiyet meselesi” olarak görüyor ve üst tonda tepkiler veriyor.

Başbuğ‘un tepkilerinin bir boyutunun, şu an görevde bulunan Genelkurmay’ın zirvesine yönelmiş olması da bir yönüyle tabii karşılanabilir.

Ama bir yönüyle...

Bu tepkilerin diğer bir yönü var ki, orası Başbuğ ile Org.Özel arasındaki “Asker ve sistem”anlayışındaki farkı ortaya koyuyor. Ve belki de Başbuğ‘un başına iş açan ana problemi oluşturuyor.

Başbuğ, “Niye dava boyunca sessiz kaldınız” diye Genelkurmay Başkanı Org. Özel‘e sitem ediyor.

Org.Özel de Milliyet‘ten Fikret Bila‘ya yaptığı açıklamada “Biz sessiz kalmadık, Cumhurbaşkanı ve Başbakan nezdinde hem TSK’nın itibarının korunması hemde hukuk içinde kalınması noktasındaki hassasiyetimizi dile getirdik” diyor.

Bir anlamda “Ortalıkta bağırıp çağırmadık, efelenmedik, güç gösterisinde bulunmadık, devlet terbiyesi içinde ve gelinen noktada TSK’nın yer aldığı demokratik çerçeveyi aşmama özeniyle hareket ettik” diyor.

Eski TSK-Yeni TSK 

“Niye sessiz kaldınız” yaklaşımı, eski TSK pozisyonunu yansıtıyor, anlaşılıyor ki Başbuğ, böyle durumlarda sessiz kalmayacaktı. Peki ne yapacaktı? Ortada bir yargı var. Yargılamaya müdahale mi edecekti?

Belli ki böyle bir hakkı “eski statüsü” içinde kendisinde görüyor.

Başbuğ‘un Genelkurmay başkanlığı dönemini hatırlarsak böyle bir psikolojik muhtevanın içinde yer aldığını görürüz. O dönem askeri, 35’inci madde askeridir. Kendisinde “Koruma kollama misyonu” gören askerdir.O asker ise, devlete dair her şeyi kendi murakabe alanı içinde hisseder, herkesi tanzimeder, yargılar ve gerektiğinde asar! O asker tipi, bu duygu öylesine baskın çıkar ki, bazen albaylar olarak harekete geçip kendi Genelkurmay başkanını bile düşürür. Şimdi 35’inci madde sonrası günlere geldik. Artık asker, “Koruma kollama misyonu” içinde değil.Ülkeye yönelik dış tehdidi, o da bağlı bulunduğu kişi ve kurumların verdiği yetki çerçevesinde karşılamaktır. İçerideki görevleri de yine sivil iradenin yetkilendirmesi çerçevesindedir.

Adaptasyon olmazsa 

Bu demokratik ülkelerdeki asker statüsüdür.

Org.Özel, bu statüyü içselleştirmiş bir asker olarak hem silah arkadaşlarının karşı karşıya bulunduğu zor durumu görüyor, duygu olarak onu paylaşıyor, ailelerin üzüntüsüne iştirak ediyor,“hukuka riayet” hassasiyetini, en üst makamlara iletiyor, ama ondan sonrasını da erklerin meşru alanlarındaki sürece bırakıyor.

Meydan okumuyor. Basın toplantısı yapmıyor. Rütbesini, elindeki silahı konuşturmuyor. Asker olarak her şeyi belirleme, Cumhurbaşkanı’na, Başbakan’a, Meclis’e, yargıçlara nizamat verme iddiasına soyunmuyor.

Şu anda muvazzaflar dahil, askerlerin bir bölümünün, bu yeni duruma zihnen adapte olmadığı bir gerçek.

Aynı şekilde “Askerci” bir karakter kazanmış kimi toplum kesimlerinin, kimi medya mensuplarının da yeni durumu içine sindiremediği gözleniyor. Ama yeni durum bu.Herkesin bunu içine sindirmesi gerekiyor. Başbuğ için de gereken bu.

“Ben olsaydım neler neler yapardım” tarzındaki bir halet-i ruhiye, kendisi için de çok sağlıklı değil. Çünkü hem büyük misyonlar vehmedip hemde bir şey yapamamak çok daha yıpratıcı olacaktır.
ETİKETLER:

Ahmet Taşgetiren

Ahmet Taşgetiren

Yazarın Diğer Yazıları