En zor olan

Kayıt Tarihi: 01.01.1970 02:00 - Son Güncelleme: 20.05.2024 08:58
YAZI
A
 Evet, bu barış sürecinin en zor tarafı, bir ölçüde halka nüfuz eden duyguların değişmesi olsa gerek.

Bir kısım Türkler'de var bu, bir kısım Kürtler'de var.

Öyle bir durum ki, duygular dünyasında Türkler'i yargılayan Türk oluşmuş, Kürtler'i yargılayan Kürt oluşmuş.

Herkese göre daha Türk, herkese göre daha Kürt.

Misyon bildirimi bu farklılaşma duygusunun ana zemini.

Türk'ün davasını en iyi bilen, en iyi savunan...

Kürt'ün davasını en iyi bilen, en iyi savunan...

Birlikte yaşayabiliriz, söylemleri kesmeyebiliyor bu çevreleri. İlla birilerini yenmek gerekiyor.

Karaman'da, otelimizin önünde, bizleri -ki içimizde bir tek Kürt arkadaşımız var- "Öcalan'ın ........leri" diye
suçlayan ve kendilerini "Mustafa Kemal'in askerleri" şeklinde tanımlayan 15-20 kişilik grup... Nasıl bir duygu dünyasıyla hareket ediyor?

‘İmanım kadar çok seviyorum’

Böyle Kürtlerimiz de var.

Onlar da, "Türk-Kürt kardeşliği" temasına inanan Kürtler'i beğenmiyorlar. Asimile olmuş, bilinçsiz vs. suçlamaları hazır.

Ürgüp'ten gelirken Konya-Cihanbeyli'de yapılan toplantıya ancak sonunda yetişebilmiştim. Konuşmaları dinleyememiştim. Hilal Kaplan sağ olsun iPadi'iyle toplantılarımızı geniş şekilde kaydediyor. Notlarını geçmiş, okudum.

Sonra, toplantılarda uzun uzun hazırlanmış görüş metninin tümünü okutamıyoruz. Yazılı olarak alıyoruz.

Konya'da böyle bir metin verildi bize. Bin-Der Başkanı Doğan Karasu imzalı. Onu da okudum.

Gerçekten hem Cihanbeyli'de, üstelik bazı kadınların sözleri hem Doğan Karasu'nun raporu, çok farklı iklimlerden gelmiş bir Kürt psikolojisini ortaya koyuyor.

Mesela adı H. Hanım olsun, şöyle diyor:

"Acılı bir anneyim. İki çocuğum gerilladır, dağdadır. Terörist değildir. Hakkımız, dilimiz için mücadele ediyoruz. Silahlar bırakılmayacak. Hakkımız verilecek."

Aynı toplantıda diyelim adı A. olan bir zat şöyle diyor: "Kürt'üm, Türk kardeşlerimi de imanım kadar çok seviyorum. Hakkâri'de de aynı Kâbe'ye ,Trabzon'da da aynı Kâbe'ye dönüyoruz."

Bin-Der Başkanı Doğan Karasu'nun sayfalar tutan raporunu okuduğumda ise, Öcalan'ın şu an durduğu yeri çok aşmış bir halet-i ruhiyeye tanık oldum. "Kürtler'in Talepleri" başlığı altına neler sığdırılmış bakın:

Yeni Osmanlıcılık hayali

"- Anayasal vatandaşlık tanımı sorunu çözmeye yetmez.

- Vatandaşlık sorunu çok kültürlülük, çok kimliklilik anlayışına dayanmamalıdır.

- Kürtçe resmi dil olmalıdır. Kürtler de bilmelidir ki, Kürtçe resmi dil olmadıkça ilgi görme, asimilasyon
sürecinin oluşturduğu yabancılaşma, ilgisizlik sorunundan kurtulması imkânsızdır.

- Kürtler 'Gelin bizi yönetin' diyemez, demez de. Kürtler Birinci Dünya Savaşı ve Cumhuriyet döneminde olmak üzere bu hatayı 2 defa yaptı. Üçüncü defa bu hatayı yapamaz.

- Misak-ı Milli hayali ve tarihi arka planı olan tezin muhatabı Kürtler'dir. Ortadoğu'nun yeni denkleminde öngörülen şey 4 parça Kürtler'in birliğidir. Bu paradigma Kürtler'in yeni stratejik paradigmasıdır. Kürtler bu paradigmadan asla taviz vermemelidir.

- Demokratik konfederalizmden kasıt Irak, Suriye, İran ve Türkiye Kürtleri'nin oluşturacağı birliktir. Bu birliğin olabilmesi için her bir parçada yaşayan Kürtler'in federatif bir yapı oluşturması gerekmektedir.

- Kürtler'e siyasal statü sağlanmalıdır.

- Avrupa Birliği Yerel Yönetimler Özerklik Şartı sorunu çözmeye yetmez.

- Türk siyasetçiler ve aydınlar Yeni Osmanlıcılık hayalinden yol yakınken vazgeçmelidir.

- Kardeşlik hukuku önemlidir. Ancak sorunun varlığı büyük oranda Türk-Kürt kardeştir tezinin oluşturduğu mağduriyetin eseridir.

- Din kardeşliği felsefesi Kürtler'i en çok mağdur eden anlayıştır."

Şimdi buralardan yola çıkıp, duyguların barışa evrildiği bir noktaya gelmek, epeyce emek istiyor.


ETİKETLER:

Ahmet Taşgetiren

Ahmet Taşgetiren

Yazarın Diğer Yazıları