Kritik kesişme noktasında...

Kayıt Tarihi: 01.01.1970 02:00 - Son Güncelleme: 20.05.2024 09:23
YAZI
A
 Anayasa değişikliği, başkanlık talebi ve İmralı sürecinin iç içe geçtiği bir ortamda, ister anayasa oylaması için ister herhangi bir seçim için halk oyuna başvurmak...

Acaba nasıl bir sonuç verir?


Böyle bir ortamda, tartışmaların odaklaştığı bir AK Parti-BDP işbirliği, AK Parti'nin oylarını nasıl etkiler?

Bütün bu alanlarda sonuç almak için bunu dikkate almak, hesap etmek gerekir mi?

Yoksa sonunda ne çıkarsa çıksın, siyaset yapmak, burnumuzun doğrultusunda gitmek midir?

Ben, AK Parti'nin, hele Başbakan Erdoğan'ın bunu inceden inceye hesap edeceğini düşünüyorum.

Böyle bir ortamda Tayyip Bey'in "başkanlık" talebi olmasaydı, belki Baykal'ın "Al-ver anayasası" ya da"mübadele anayasası" gibi suçlamalarının da bir tabanı olmazdı.

Aynı şekilde, başkanlık görüşülürken, mesela İmralı süreci gibi bir durum ona eşlik ediyor olmasaydı, yine bu işin pazarlık konusu yapıldığı izlenimi doğmayabilirdi.

Şimdi, sistemin normalleşmesi adına yapılması zaruri olan geniş kapsamlı demokratik düzenlemelerin bile, İmralı sürecine paralel görünmemesi için hassasiyet sergilenirken, buna bir de, henüz çok tartışmalı ve halktaki karşılığı yeterince oluşmamış olan "başkanlık" talebini eklediğinizde, karşınıza kafa karışıklığını daha da derinleştirecek olan al-ver denklemi çıkıveriyor.

Bunu görmezden gelmek, siyasi bedeli ortadan kaldırmaz.

Tayyip Bey ne yapar ne yapmaz?

Reel-politik hassasiyeti olan bir siyasetçi, bu problemi görür ve alabileceği tedbir var mı ona bakar.

Çünkü kantara vurulacak olan bir liderin kariyeri ise, o lider, kendi geleceğini inşa ederken ince eleyip sık dokuma gereği duyar.

Tayyip Erdoğan, seçilmesi kuşkulu bir başkanlık yarışına girer mi?

Onaylanması kuşkulu bir başkanlık sistemini halk oyuna sunar mı, seçilmesini riske atacak bir sürecin tarafı olur mu, dün aktardığım gibi "zehri içerim" dediyse, bunu ancak bu ülkenin selameti için yapar ve şu an zehir gibi görünen şeyin, kendisini öldürmemesini talep eder. Çünkü o süreci sahil-i selamete götürme noktasında da, zehri içen adamın tarihi bir rolü olacaktır.

Ben Tayyip Erdoğan'ın ne körü körüne İmralı sürecini başlattığını, ne körü körüne bir başkanlık saplantısı içine girdiğini ne de kendisini, sonucu macera olacak bir oylama içine atacağını düşünüyorum.

Tayyip Erdoğan, kendisini de, partisini de küçümseyecek, kolay hesapların içinde harcayacak bir insan değildir.

Erdoğan'ın sınavı

Tayyip Erdoğan kader adamıdır ve kaderin kendisini getirdiği noktanın farkındadır.

Tayyip Erdoğan burada "kader planı"na baktığında, kendi taşıma kapasitesinden öte bir yardıma mazhar olduğu hassasiyetiyle hareket eder ve kendini aşar. Kendisi bile kendisine emanettir bir bakıma.

Ahmet Davutoğlu "Bölge türbülansta" diyor. "BM Güvenlik Konseyi neden Mali'de üst üste iki defa karar çıkarıyor da Suriye için adım atmıyor" sorusunu soruyor.

Bütün İslam coğrafyası bir dönüşümün sancılarını yaşıyor.

Terör için Davutoğlu "Ayağımızdaki pranga" ifadesini kullanıyor.

Başbakan "Gerekirse zehri içerim" diyor.

Yani zehir gibi bir şey var ortada.

Ben derim ki, bu hassas süreçte, hiçbir şey üzerinde, akıl-kalp süzgecinden geçmeden kilitlenilemez. Müthiş bir zihin kıvraklığını her an devrede tutmak gerekiyor.

Türkiye çok önemli. İstikrar çok önemli. Kader, Tayyip Erdoğan'a da çok hayati bir liderlik sorumluluğu yüklemiş durumda. Bu sınavı başarmaya mecburuz.
ETİKETLER:

Ahmet Taşgetiren

Ahmet Taşgetiren

Yazarın Diğer Yazıları