Vahşetin "bizden" olanı yok

Kayıt Tarihi: 01.01.1970 02:00 - Son Güncelleme: 20.05.2024 08:35
YAZI
A
Libya'da Kaddafi "kötü adam"dı, muhalifler Libya'ya"bahar"ı getirecek olanlardı ve iyi roldeydi. Ama sonundaKaddafi'ye yapılanlar, dünyayı iğrendirdi, ben de o görüntülere isyan ettim.

Bu, "Müslüman yüreği"nin kabul edeceği bir uygulama değildi.

Suriye'de Esed "kötü adam." Esedçiler, büyük cinayetlere imza atıyorlar. En son olarak Banyas ve Beyda'da, yüzlerce kadın ve çocuğun katledilmesi onların işi. Şu ana kadar 100 bine yakın insan hayatını kaybetti. Şam, Halep gibi İslam yurtlarının bombardımanlarla harabeye çevrilmesi onların işi.
Esed ölse, kimsenin tek damla gözyaşı dökülmez. Ama Esedson anlarında, Kaddafi gibi bir muameleye maruz kalsa, cesedi sokaklarda sürünse, cesedine saldırılar olsa olmaz.

Bir "Esedçi"nin ciğerini söküp, ağzında çiğnemek de asla "cihat" değildir. "Onlar da benim çocuğuma, eşime şunları yaptı" demek, belki yüreklerimizdeki isyana haklılık kazandırabilir ama mukabil bir vahşete gerekçe olamaz.

Uhud Savaşı'nda

Biz, Uhud Savaşı'nda Hazreti Hamza'nın ciğerlerinin sökülüp, Hind'in ağzında çiğnenmesini, birer vahşet örneği olarak, isyan duyguları ile okuruz.

Ama bize bildirilen peygamber ölçüsü "Savaşlarda asla müsle yapılmayacak, yani ölen düşman askerlerinin kulağı, burnu kesilmeyecek, uzuvları üzerinde oynanmayacak"şeklindedir.
Ortadoğu'da, İslam coğrafyasında yaşanan hareketlilikte yer yer "şiddet unsuru"nun devreye girmesi, İslam'ın rahmet hüviyetini gölgeleyen bir mahiyet arz ediyor.

Bunu önemsemek gerekiyor.

Bunu, savaş şartlarının gerektirdiği bir görüntü olarak meşrulaştırmamak gerekiyor.

Yaşanan 100 yıllık anormal statülerin, İslam toplumlarında "öfke" uyandırdığı bir gerçek. Ama öfkenin aklı giderdiği gibi, insani duyarlılıkları da giderdiği bir duruma gelinmişse, orada durmak gerekiyor.

Şiddet öyle bir hastalık ki, insanın yüreğini esir aldığında, bir süre sonra "kardeşler"e karşı da aynı vahşet boyutunda devreye girebiliyor.

"Tekfircilik"te ruhlarda oluşan şiddet boyutunu düşünün bir.

Irak'ta, "mezhep" farklılığı yüzünden farklı mezhepler adına camilere karşı mukabeleten girişilen şiddet çılgınlığını düşünün bir.

Şiddete isyan

İslam dünyası olarak, kimyamızı bozan ve İslam'ın rahmet hüviyetini gölgeleyen bu şiddet ikliminden kurtulmamız gerekiyor.

Bu coğrafyada çarpık statüler oldu ve hâlâ var.

Bu coğrafyada, açık-örtülü sömürge statüleri oldu, hâlâ da var

Bu coğrafyada, insan halkları ihlali oldu, zalim yönetimler oldu, hâlâ da var.

Ve bu coğrafyada her şeyin insani boyuta göre yeniden tanzim edildiği bir sistem-yönetim restorasyonu kaçınılmaz. Bunun, hakim odakların statülerini kaybetmek istememeleri sebebiyle çok sancılı olması da beklenebilir.

Ancak her şeye rağmen, asla şiddete yol açmayan bir mücadele dilinin oluşturulması gerekir. Çok acılar yaşanmasına rağmen, Türkiye'nin geçirdiği tecrübe bunun için de örnek olabilir.

"İslam adına" gibi gözüken her türlü gayriinsani uygulamaya, sivillerin-masumların hedef alındığı şiddetin her boyutuna, en net biçimde karşı çıkılmalıdır. En net biçimde ve en yüksek temsili hüviyetler içinde... Sembol siyasetçiler tarafından, sembol alimler, sanatçılar, yazarlar tarafından...

İslam'ı şiddetle-terörle eş anlamlı olarak gösteren her davranış, İslam'a karşı işlenmiş en büyük günahtır. 
ETİKETLER:

Ahmet Taşgetiren

Ahmet Taşgetiren

Yazarın Diğer Yazıları