Dinozorsuz bir Türkiye'ye doğru

Kayıt Tarihi: 01.01.1970 02:00 - Son Güncelleme: 20.05.2024 03:13
YAZI
A
 Türkiye olarak ne kadar çok "ilk" yaşıyoruz değil mi?

Marmaray, yani deniz altından tren geçirmek, ilk...

Kamuda, Meclis'te başörtüsü ilk.

X, Q, W gibi bazı harflerin kullanılabilme hakkı ilk.

Kürtçe siyaset yapabilme, kamuda Kürtçe hizmet verebilme ilk.

Cumhurbaşkanlığında, Meclis'te resepsiyonlara milletvekili eşlerinin başörtülü olarak katılabilmesi ilk...

Aslında olması gereken başka ilkler de var:

Mesela hakimlik kürsüsünde bir başörtülü bayan, başörtülü subay, başörtülü polis... Henüz vakit var mı?

Türkiye bayan başbakanı gördü ama mesela başörtülü bir başbakanı görmedi.

Birçok ülkede bayan cumhurbaşkanı bile var.

Siz, bir gün başörtülü bir cumhurbaşkanı olabileceğini düşünmez misiniz?

Olmaz derseniz neden olmazı da açıklamak durumundasınız.

Marmaray gibi ilkler, Türkiye'nin maddi kalkınması ile ilgili. O alandaki açığı kapattıkça, böyle ilkler olacak ve biz ülke olarak sevinç duyacağız.

Diğer saydığım ilkler ise, Türkiye'deki sistem sancısının, çarpıklığının bir ürünü.
 
Ne kadar çok ilkimiz varsa...

 
Bu alanda ne kadar çok "ilk" yaşamak zorunda kalıyorsak, sistemimiz o kadar çarpık ve sancılı demektir.

Rahmetli Özal cumhurbaşkanı seçildiğinde cumhurbaşkanı olarak cuma namazına gitmiş ve kamuoyu çalkalanmıştı.

Şimdilerde hamdolsun Cumhurbaşkanı Gül, cuma namazına gidiyor ve olay olmuyor.

Cumhurbaşkanının eşi hanımefendi, kabul resminde tebrikleri kabul ederken haber oldu.

Sizce Genelkurmay Başkanı'nın halka açık bir camide cuma namazı kılması da ilkler arasında dikkat çeker değil mi?

Ben 2005'lerde, Yeni Şafak'taki bir yazımda, "Cumhurbaşkanı, Başbakan ve Genelkurmay Başkanı Diyarbakır Ulu Camii'de birlikte bir bayram namazı kılsalar" diye yazmıştım.

Çok flaş bir olay olurdu değil mi?

Oysa, Müslüman bir ülkede Cumhurbaşkanı'nın, Başbakan'ın, Genelkurmay Başkanı'nın birlikte bayram veya cuma namazı kılmalarından daha tabii ne olabilir ki?

Toplumda var, devlette yok.

Onun için devlette görev üstlenenlerin toplumda zaten var olan şeyleri normal bir şekilde yapabilir hale gelmesi, "ilk" diye niteleniyor ve haber değeri taşıyor.
 
Daha iyi zamanlara Türkiye
 
Şunu diyebiliriz:

Normalleşme alanı genişledikçe, bütün bunlar haber olmaktan çıkacak, sıradan hadiseler arasına girecek.

Bunun için de birilerinin "Devlet biziz ve her şey bizim damgamızı taşıyacaktır. Toplum da bizim belirlediğimiz şablonlara göre şekillenecektir" iddiasından vazgeçmesi gerekir.

Zamanı idrak de bunu gerektirir.

Değilse zaten millet, öyle veya böyle herkese gerçeği idrak ettiriyor.

1950 Türkiye'si ile 2013 Türkiye'si arasındaki fark bunu açıkça ortaya koyuyor.

Millet Tek Parti statüsünü de değiştirdi, çok partili hayat içinde tek parti zihniyetini sürdürmek için yapılan askeri müdahaleli bir statüyü de değiştirdi, partilerin zihniyet dünyasını da yonta yonta değiştiriyor.

31 Ekim 2013'ün Türkiye Büyük Millet Meclisi.

Türkiye için normalleşme yolunda yeni bir adımı daha sergiledi.

Milletin nabzına göre çalışan bir devlete doğru adım adım ilerliyoruz.

"Geç olsun da güç olmasın" diye bir halk sözümüz var. Keşke bu kadar geç olmasa, acılar yaşanmadan iyilikler yapılabilse diye düşünebiliriz ama demek ki kaderde bu sancıları yaşamak da var.

Dinozorların sadece müzelerde kaldığı, kelaynakların sadece nesli tükenmesin diye korunduğu günlere doğru ilerliyoruz.

"Daha iyi zamanlara Türkiye" diyerek noktayı koyalım.
ETİKETLER:

Ahmet Taşgetiren

Ahmet Taşgetiren

Yazarın Diğer Yazıları