Ana meseleyi konuşmak

Kayıt Tarihi: 01.01.1970 02:00 - Son Güncelleme: 20.05.2024 04:20
YAZI
A
 Bir bozuk düzen var, ona göre yapılar oluşmuş, bir kısmımız onun bir parçasını savunuyoruz diğer bir kısmımız da onun bir parçasını değiştirirsek her şeyin düzeleceğini zannediyoruz. Bozuk düzen değişmiyor ama biz birbirimizle boğaz boğaza geliyoruz.

Dershaneler üzerinde kopan fırtına tam da böyle bir şey.

Bozuk düzen eğitim sistemimiz.

Diyelim liselerimizden 2 milyon insan mezun ediyoruz, hepsi üniversitenin önüne yığılıyor, genç üniversiteyi kazanamadığı takdirde sadece vasıfsız işçi olabiliyor, onun için bir şekilde üniversiteye kapağı atmaya çalışıyor.

Üniversitelerden bir kısmı da sadece vasıfsız işçi statüsünü dört sene daha uzatarak gencin önüne koymaktan ibaret.

Gençler, bir vasıf kazanabilmek için sınırlı kontenjanları bulunan üniversitelere ve branşlara girmek zorunda. O da bir tür aslanın ağzındaki ekmek gibi.

Bu nitelikteki üniversiteye girmek için, diyelim 2 milyon genç, birbirini geçerek, birbirini geride bırakarak, daha açıkçası, birbirinin kazanmaması pahasına ilerleyebilecek.

Kazanan eriyor muradına, ki bunların sayısı her zaman milyonlarca öğrenci arasında devede kulak kadar kalıyor, kazanamayanlara ne olduğuyla ise kimse ilgilenmiyor.
 
Hükümet çizgisi ve dershane savunması
 
Şimdi hükümet, dershaneleri kaldırarak bu kötü sistemi ne kadar iyileştirmeyi planlıyor, bilen yok.
Dershanelerin açık kalmasını savunanlar, bu bozuk düzenin neresini iyileştirecekler, onu da söyleyen yok.

Evet dershaneler, öğrencilerden bir kısmını öne geçiriyor, dershanelere gelenlerin bir kısmı bile diğer kısmının başarısızlığı durumunda öne geçmiş oluyor. Ama öte yanda yüz binlerce, belki milyonlar halinde genç insanın eleğin altında kalması sonucunu doğuruyor.

Belki dershaneler bozuk eğitim sisteminin sonucu, insanlar da onu bir şekilde telafi etmek için bazı yatırımlar yapacaklar denebilir.

Evet, bu bozuk yapıyı düzeltecek olanın da hükümetler olduğu söylenebilir.

Ama doğru olan şu ki, her birimiz tek tek, eğitim sistemi üzerinde düşünmek, yanlışları görmek ve sağlıklı bir yapı oluşturulması noktasında bulabileceğimiz katkıyı sunmak sorumluluğundayız.

Çünkü eğitim Türkiye'nin geleceğinin inşası demektir.

Çünkü Türkiye'nin yarını, bugünün gençliğinin hangi ölçüde kaliteli bir eğitim alacağı ile belirlenecektir.
 
Türkiye'nin geleceğini inşa
 
Diyelim dershane konusu, bir hizmet grubunun özel olarak ilgilendiği bir alandır. Bence o hizmet grubu, aynı zamanda, bütün eğitimin sağlıklı hale gelmesi üzerinde kafa yormalıdır.

Hatta şunu belirteyim:

Bütün hizmet grupları, ülkenin geleceğini inşa gibi bir sorumluluk hissediyorlarsa, eğitimin tümü üzerinde olumlu bir şeyler yapılması için çaba sarf etmelidirler.

Genç nüfusta daha az fire, daha az eleğin altına düşme, daha çok gencin kafa ve gönül kıvamının yeterli donanıma kavuşması üzerinde durulmalıdır.

Hükümet de, belki en büyük emeği, eğitimin külli anlamda daha sağlıklı hale gelmesi üzerinde yoğunlaştırmalıdır.

Dershaneyi kapattın, ne olacak?

11 yılda 5 bakan değiştirmek durumunda kalmışsak, asıl o alanda ciddi sorun yaşıyoruz demektir.
Eğitim ki konu ciddi anlamda bir bilgi birikimini, üzerinde kafa yormayı, sağlıklı planlar yapmayı, uygulamaya geçmeyi ve sonuç almayı, sonuçları değerlendirip yanlışları düzeltmeyi gerekli kılıyor, iki yılda bir değişen bakanlarla bu nasıl sağlanmış olacaktır?

Olay bana göre, siyasetten de öte bir meseledir. Bir Türkiye meselesidir.

Onun için hükümet belki her çevreden hizmet gruplarına, hizmet grupları da hükümete kendi özel alanlarının ötesinde bir geniş yüreklilikle "Gelin ana meseleyi konuşalım" demelidir.

Ana mesele... Eğitimin kökten sağlıklı hale gelmesi.
ETİKETLER:

Ahmet Taşgetiren

Ahmet Taşgetiren

Yazarın Diğer Yazıları