Valilere...
Kayıt Tarihi: 01.01.1970 02:00 - Son Güncelleme: 10.01.2025 20:10
POLONYA'da Başbakan Erdoğan'ın gazete yayın yönetmenlerine verdiği röportaj sonrası Başbakan'la biraz da sohbet etmiştik.
Sohbet konularından biri de "öğrencilerin kız-erkek bir arada yaşadıkları evler" meselesiydi.
Başbakan Erdoğan'a, "Valiler aynı evde oturan kızları ve erkekleri ailelerine bildirecekmiş. Bunun çok büyük sakıncaları var. Diyelim ki, bir valilik erkek arkadaşıyla birlikte oturan bir kız öğrenciyi ailesine bildirdi. Kızın babası ya da abisi gelip kızı vurdu, hatta oğlanı da vurdu. Valilik bunun vebali altında kalmaz mı?" dedim.
Bu sözlerim üzerine Başbakan Erdoğan şaşırdı.
"Olur mu öyle şey? Valilik aileye falan bildirmeyecek. Böyle şey olur mu?" dedi.
"Partinizden bir yetkili öyle söylüyor. Valiler de benzer açıklamalar yapıyorlar" dedim.
"Hayır böyle bir şey yok. Siz bu konuyu tamamen yanlış anlıyorsunuz" diye itiraz etti Başbakan.
"Bildirme falan yok. Bizim kimin kiminle yaşadığına, ne yaptığına karışma niyetimiz falan da yok. Nereden çıkarıyorsunuz bütün bunları? İsteyen istediğiyle yaşar. Bizim işimiz onlara karışmak değil. Ama eğer anne babadan bir talep gelirse, anne baba bu yönde bir şikâyette bulunursa o zaman ailenin talebi doğrultusunda hareket edeceğiz" dedi.
Bunun üzerine ben de "18 yaşını geçmiş birine ailesi bile bir şey diyemez ki!" dedim.
Başbakan Erdoğan onayladı. "Elbette. Ama bazı yerlerde apartmanlarda yaşayan aileler mustarip. Apartmanlardan şikâyetler geliyor. Komşular şikâyet ediyor. Konu komşuyu rahatsız etmeye, apartmanı rahatsız etmeye kimsenin hakkı yok" dedi.
"O zaten her zaman geçerli. Bunun için yeni bir düzenleme gerekmiyor ki" dedim.
"Bizim de dediğimiz bu" dedi Başbakan. "Kendiniz yazıp kendiniz inanıyorsunuz. Bizim ev basmaya, ailelere ihbar etmeye niyetimiz yok. Meseleyi buralara siz getiriyorsunuz" dedi.
Başbakan Erdoğan'ın dediği gibi meseleyi buraya biz getirmiş olabiliriz.
Ama valiler bizden alıp daha da ileriye götürmeye niyetli görünüyorlar.
O yüzden bu satırları yazmak ihtiyacı hissettim.
Belki bir iki vali okur da abartmaya gerek olmadığını anlar diye.
Velilere...
BİLİRSİNİZ, Galatasaray Lisesi'nde okudum.
Dünyanın en keyifli okuluydu bana göre. Mezun olunca okul bitti diye üzüntüden ağlamıştık hep birlikte.
Mümkün olsa 40 sene okurdum o okulda.
Hem eğitilirdik, hem eğlenirdik.
Lise 8 yıl olduğu için son sınıfa geldiğimizde 18 yaşını geçmiş olurduk. O yüzden de son sınıf talebelerinin velisi olmazdı.
Kapıdan girip çıkmak da serbestti. Karışan görüşen yoktu.
Kafamıza göre takılırdık.
Bir akşam okuldan çıkıp hemen karşımızdaki Çiçek Pasajı'na gidip kafaları çektik.
Sonra da okula döndük.
Girip çıkmak serbest ama kafaları çekmek yasak. Ama kimin umurunda. Yaş 19.
Rahmetli Ülkü Hoca'ya yakalandık okula girerken.
Uzun bir fırçadan sonra yatakhaneye gittik.
Sabah 9 derse iniyorum, Ülkü Ağabey'in odacısı geldi.
"Baban geldi. Ülkü Hoca seni bekliyor" diye.
Ülkü Hoca başmuavin o sırada.
Odaya girdim, rahmetli pederle Ülkü Ağabey kahve içiyorlar karşılıklı.
Ben girince Ülkü Ağabey o ana kadar sakladığı durumu babama yumurtladı.
"Fatih ve bir grup arkadaşı dün gece okula içkili geldiler" diye.
Ben odada yok olmaya çalışıyorum. Görünmez olmak istiyorum.
Babam gayet sakin.
"Ülkü Bey, hangimiz 19 yaşında olmadık? Hangimiz bunları yapmadık? Delikanlı bunlar. Siz 19 yaşında hiç mi içmediniz? Zaten kazık kadar oldular. Kanun karşısında bile bize bağlı değiller" dedi.
Ülkü Ağabey, "Doğru. Biz de yaptık bunları ama yakalanınca cezası var" dedi.
Babam da "O sizin işiniz" dedi ve çıktık odadan.
Ben rahatlamış vaziyetteyim ki, babam bana "Bak oğlum" dedi, "Başkasının yanında, hocan bile olsa seni küçük düşürmem. Kendimi de küçük düşürmem. Ama bu yaptığın iş değil" dedi ve beni yatılılıktan aldı.
Bunu niye mi yazdım?
Hani yarın öbür gün biri size çocuğunuzu şikâyet eder falan.
Ne kendinizi küçük düşürün, ne çocuğunuzu.
Cemaat ve parti
GAZETE ve televizyonlarda "analiz" yapmak artık kahvede geyik yapmanın da altında bir seviyeye düştü.
"Popüler olmanın yolu buradan geçer" diye akla hayale gelmedik şeyler "analiz" adı altında söyleniyor.
Son "derin analiz" Gülen Cemaati'nin parti kuracağı yolundaki iddiayla noktalanıyor.
Komikten öte, abes.
Ben size söyleyeyim, Gülen Cemaati parti falan kurmaz, birileri cemaat adına böyle bir şey yapmaya kalksa, Fethullah Gülen izin vermez.
Gülen Cemaati'nin tavrı yıllardır bellidir.
Merkez sağdaki en güçlü bir veya iki partiyi desteklemek.
Bu bir zamanlar Adalet Partisi'ydi.
Sonra ANAP oldu. Sonra DYP. Bazen ikisi birden. Hatta bir ara DSP'yi bile destekledi cemaat.
Son 10 yılda ise cemaatin desteklediği parti hep AK Parti'ydi.
Ancak herkes biliyor ki, özellikle Mavi Marmara olayından sonra cemaat ile AK Parti arasında soğuk rüzgârlar esmeye başladı.
Anayasa referandumu sırasında yine işbirliği yapıldı.
Ama şu anda iktidar ile cemaatin arası "limoni".
Ancak AK Parti, cemaatin manevra alanını çok daralttı.
DYP ile Has Parti'nin AK Parti çatısı altına alınması, bu alanı daraltmak için atılmış en önemli adımdı.
Merkez sağda cemaatin gidebileceği bir adres bırakılmadı.
Cemaat mensuplarının asla ve asla CHP'ye oy vermeyeceği bilindiği için, caddenin sağ tarafında açık tek kapı bırakıldı.
Cemaat bu tek kapıya mahkûm olmaktan rahatsız mıdır bilemem.
O kadar tanımıyorum cemaati.
Ama alternatif bir kapı inşa etmeye kalkmayacaklarından hiç şüphem yok.
NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
Büyük şirketleri yöneten sahtekârlara operasyon yaparken o şirketlerin küçük ortaklarını unutmadığımız zaman.
www.fatihaltayli.com.tr
Sohbet konularından biri de "öğrencilerin kız-erkek bir arada yaşadıkları evler" meselesiydi.
Başbakan Erdoğan'a, "Valiler aynı evde oturan kızları ve erkekleri ailelerine bildirecekmiş. Bunun çok büyük sakıncaları var. Diyelim ki, bir valilik erkek arkadaşıyla birlikte oturan bir kız öğrenciyi ailesine bildirdi. Kızın babası ya da abisi gelip kızı vurdu, hatta oğlanı da vurdu. Valilik bunun vebali altında kalmaz mı?" dedim.
Bu sözlerim üzerine Başbakan Erdoğan şaşırdı.
"Olur mu öyle şey? Valilik aileye falan bildirmeyecek. Böyle şey olur mu?" dedi.
"Partinizden bir yetkili öyle söylüyor. Valiler de benzer açıklamalar yapıyorlar" dedim.
"Hayır böyle bir şey yok. Siz bu konuyu tamamen yanlış anlıyorsunuz" diye itiraz etti Başbakan.
"Bildirme falan yok. Bizim kimin kiminle yaşadığına, ne yaptığına karışma niyetimiz falan da yok. Nereden çıkarıyorsunuz bütün bunları? İsteyen istediğiyle yaşar. Bizim işimiz onlara karışmak değil. Ama eğer anne babadan bir talep gelirse, anne baba bu yönde bir şikâyette bulunursa o zaman ailenin talebi doğrultusunda hareket edeceğiz" dedi.
Bunun üzerine ben de "18 yaşını geçmiş birine ailesi bile bir şey diyemez ki!" dedim.
Başbakan Erdoğan onayladı. "Elbette. Ama bazı yerlerde apartmanlarda yaşayan aileler mustarip. Apartmanlardan şikâyetler geliyor. Komşular şikâyet ediyor. Konu komşuyu rahatsız etmeye, apartmanı rahatsız etmeye kimsenin hakkı yok" dedi.
"O zaten her zaman geçerli. Bunun için yeni bir düzenleme gerekmiyor ki" dedim.
"Bizim de dediğimiz bu" dedi Başbakan. "Kendiniz yazıp kendiniz inanıyorsunuz. Bizim ev basmaya, ailelere ihbar etmeye niyetimiz yok. Meseleyi buralara siz getiriyorsunuz" dedi.
Başbakan Erdoğan'ın dediği gibi meseleyi buraya biz getirmiş olabiliriz.
Ama valiler bizden alıp daha da ileriye götürmeye niyetli görünüyorlar.
O yüzden bu satırları yazmak ihtiyacı hissettim.
Belki bir iki vali okur da abartmaya gerek olmadığını anlar diye.
Velilere...
BİLİRSİNİZ, Galatasaray Lisesi'nde okudum.
Dünyanın en keyifli okuluydu bana göre. Mezun olunca okul bitti diye üzüntüden ağlamıştık hep birlikte.
Mümkün olsa 40 sene okurdum o okulda.
Hem eğitilirdik, hem eğlenirdik.
Lise 8 yıl olduğu için son sınıfa geldiğimizde 18 yaşını geçmiş olurduk. O yüzden de son sınıf talebelerinin velisi olmazdı.
Kapıdan girip çıkmak da serbestti. Karışan görüşen yoktu.
Kafamıza göre takılırdık.
Bir akşam okuldan çıkıp hemen karşımızdaki Çiçek Pasajı'na gidip kafaları çektik.
Sonra da okula döndük.
Girip çıkmak serbest ama kafaları çekmek yasak. Ama kimin umurunda. Yaş 19.
Rahmetli Ülkü Hoca'ya yakalandık okula girerken.
Uzun bir fırçadan sonra yatakhaneye gittik.
Sabah 9 derse iniyorum, Ülkü Ağabey'in odacısı geldi.
"Baban geldi. Ülkü Hoca seni bekliyor" diye.
Ülkü Hoca başmuavin o sırada.
Odaya girdim, rahmetli pederle Ülkü Ağabey kahve içiyorlar karşılıklı.
Ben girince Ülkü Ağabey o ana kadar sakladığı durumu babama yumurtladı.
"Fatih ve bir grup arkadaşı dün gece okula içkili geldiler" diye.
Ben odada yok olmaya çalışıyorum. Görünmez olmak istiyorum.
Babam gayet sakin.
"Ülkü Bey, hangimiz 19 yaşında olmadık? Hangimiz bunları yapmadık? Delikanlı bunlar. Siz 19 yaşında hiç mi içmediniz? Zaten kazık kadar oldular. Kanun karşısında bile bize bağlı değiller" dedi.
Ülkü Ağabey, "Doğru. Biz de yaptık bunları ama yakalanınca cezası var" dedi.
Babam da "O sizin işiniz" dedi ve çıktık odadan.
Ben rahatlamış vaziyetteyim ki, babam bana "Bak oğlum" dedi, "Başkasının yanında, hocan bile olsa seni küçük düşürmem. Kendimi de küçük düşürmem. Ama bu yaptığın iş değil" dedi ve beni yatılılıktan aldı.
Bunu niye mi yazdım?
Hani yarın öbür gün biri size çocuğunuzu şikâyet eder falan.
Ne kendinizi küçük düşürün, ne çocuğunuzu.
Cemaat ve parti
GAZETE ve televizyonlarda "analiz" yapmak artık kahvede geyik yapmanın da altında bir seviyeye düştü.
"Popüler olmanın yolu buradan geçer" diye akla hayale gelmedik şeyler "analiz" adı altında söyleniyor.
Son "derin analiz" Gülen Cemaati'nin parti kuracağı yolundaki iddiayla noktalanıyor.
Komikten öte, abes.
Ben size söyleyeyim, Gülen Cemaati parti falan kurmaz, birileri cemaat adına böyle bir şey yapmaya kalksa, Fethullah Gülen izin vermez.
Gülen Cemaati'nin tavrı yıllardır bellidir.
Merkez sağdaki en güçlü bir veya iki partiyi desteklemek.
Bu bir zamanlar Adalet Partisi'ydi.
Sonra ANAP oldu. Sonra DYP. Bazen ikisi birden. Hatta bir ara DSP'yi bile destekledi cemaat.
Son 10 yılda ise cemaatin desteklediği parti hep AK Parti'ydi.
Ancak herkes biliyor ki, özellikle Mavi Marmara olayından sonra cemaat ile AK Parti arasında soğuk rüzgârlar esmeye başladı.
Anayasa referandumu sırasında yine işbirliği yapıldı.
Ama şu anda iktidar ile cemaatin arası "limoni".
Ancak AK Parti, cemaatin manevra alanını çok daralttı.
DYP ile Has Parti'nin AK Parti çatısı altına alınması, bu alanı daraltmak için atılmış en önemli adımdı.
Merkez sağda cemaatin gidebileceği bir adres bırakılmadı.
Cemaat mensuplarının asla ve asla CHP'ye oy vermeyeceği bilindiği için, caddenin sağ tarafında açık tek kapı bırakıldı.
Cemaat bu tek kapıya mahkûm olmaktan rahatsız mıdır bilemem.
O kadar tanımıyorum cemaati.
Ama alternatif bir kapı inşa etmeye kalkmayacaklarından hiç şüphem yok.
NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
Büyük şirketleri yöneten sahtekârlara operasyon yaparken o şirketlerin küçük ortaklarını unutmadığımız zaman.
www.fatihaltayli.com.tr