CHP'den 'izlenim'e itiraz
Kayıt Tarihi: 01.01.1970 02:00 - Son Güncelleme: 11.01.2025 02:32
HAFTA sonunda "CHP Genel Merkezi'nde bir program" başlığıyla Habertürk TV ekibinin, Kemal Kılıçdaroğlu ile program yapmak üzere gittiği CHP Genel Merkezi'nden bana aktardığı izlenimlerini yazdım.
Açıkçası çok da parlak değildi.
Pazar sabahı erken saatlerde Umut Oran aradı.
Umut Oran benim askerlikten arkadaşımdır.
İlk kez sitem ederek lafa girdi.
"Sana bu izlenimleri kim aktardıysa doğruları aktarmamış" dedi.
"O gün CHP Genel Merkezi sabahtan itibaren çok kalabalıktı. Çünkü ertesi gün 9 Eylül'dü, hazırlıkları yapan bir ekip vardı. Partide toplantı olduğu için MKYK üyelerinin büyük bölümü oradaydı ve genel merkez dolup taşıyordu, son derece hareketliydi" dedi.
Umut Oran, Sosyalist Enternasyonal toplantısına katılmak için genel merkezden saat 17.00'de ayrılmış ve o saatte hareketlilik sürüyormuş.
"Belki akşam saatlerinde boşalmıştır. Ben aktarıcıyım sadece" dedim.
"Hayır" diye ısrar etti. "CHP, bildiğin CHP değil artık. Girişteki kontrolleri kaldırdık. İçeri giriş artık serbest. Girişin üzerinde bir kafeterya açtık. Madem halkın partisiyiz, halk gelsin dedik. Gün boyu dolup taşıyor. Öğrenciler geliyor, kadınlar geliyor, erkekler geliyor. Öğrenciler bedava fotokopi çekiyor, bilgisayarları kullanıyor. Kafeteryada ücretsiz yiyecek içecek veriliyor. Kanlı canlı bir yer oldu. Randevusu olan üst katlara da çıkıyor ama giriş herkese açık ve her zaman çok canlı" diye anlattı CHP merkezindeki görüntüyü.
Akşam saatlerinde boş olabileceği iddiasına ise hiç katılmıyor.
"Genel başkanımız için yalnız adam demişsin. Değil. O akşam Gürsel Tekin yanındaymış. Protokol kapısından almış misafirleri ve yukarıya o çıkarmış. Evet, genel başkan o sırada yokmuş ama kısa süre sonra gelmiş. Erken saatlerde gelen teknik ekibe içerideki bütün salonlar gösterilmiş ve onların beğendiği salon yayın için hazırlanmış. Öyle karanlık, boş bir genel merkez söz konusu değil" dedi şiddetli itirazlarla.
"Gürsel Tekin'in olduğunu ben de yazdım ama ne danışman ne de başkası varmış" diye itiraz ettim.
"Bizim genel başkanımızın üslubu bu. Etrafında kalabalık istemiyor. Yalakalık yapacak adam istemiyor. Herkes işine baksın istiyor. Program için gün boyu çalıştık. Olası soruları ve Habertürk TV ekibinin konuşmak istediğini söylediği konuları çalıştık. Bilgi notları çıkardık. Kemal Bey bunları aldı ama yanında danışman falan bulundurmayı sevmiyor. Konulara kendi hâkim oluyor. Bir okuduğunu da unutmamak gibi bir özelliği var. Evet doğrudur, yanında danışman falan yoktu program sırasında ama gün boyu ekiple birlikte çalıştı. Üstelik de 7 saatlik bir toplantı yapmış olmasına rağmen akşam da programa çıktı" dedi.
Umut Oran'ın en çok üzüldüğü, yazıdan "CHP organize bir parti değil. Bunlardan iktidar olmaz" gibi bir algı çıkma olasılığı olmuş. "Oysa biz iktidara hazırlanıyoruz. Eğer hesaplarımız tutarsa genel seçimlerde AKP ile çok yakın oranlarda oy alacağız" dedi.
Ardından Gürsel Tekin aradı.
"Fatih Bey, vallahi de billahi de arkadaşlarınızı ben karşıladım. Genel başkanımızın yanına ben çıkardım. İzzet ve ikramda bir kusur etmedik. Doğrudur, danışman ordusu yoktu yanımızda ama bizim üslubumuz bu. Öyle şatafatı, gösterişi sevmiyoruz" diye kısaca özetledi durumu.
Vallahi ben iyi niyetle "bana ait olmayan" izlenimleri aktardım.
"Bu izlenim doğru değil" diyorlarsa aksini iddia edemem.
Sonuç olarak bir izlenimdi bu.
Ersun Yanal'a tavsiye
BÜYÜK futbol takımlarının başına geçen teknik direktörler önemlidir.
Karizmatik olmaları, güçlü olmaları, medyatik olmaları ve iyi para alıyor olmaları gerekir.
Bunların biri eksik olduğu zaman o teknik direktör takımla sorun yaşar.
Aksi takdirde her biri milyon dolarlar kazanan, her biri ünlü, her biri sokakta insanlar tarafından alkışlanan, çevrelerinde hayran grupları bulunan futbolcular tarafından ciddiye alınmazlar.
Üç günde madara edilirler. O yüzden de büyük takımların başına büyük teknik adamlar geçer.
O nedenle büyük teknik adamlara büyük paralar ödenir.
Büyük takımların başına geçen genç ve kariyeri henüz büyümemiş teknik adamlar bu nedenle sorunlar yaşarlar.
Kendilerini kabul ettirebilirlerse büyük teknik direktör olurlar, ettiremezlerse tekrar küçük takımlara dönerler.
Aslına bakarsanız "kabul edilmenin" en önemli yolu başarıdır ama o gelmeden önce de bazı formüllerle bu kabul için uğraşır teknik direktörler.
Ve her büyük teknik direktör bu yollardan geçer.
Önce büyük laflar eder, büyük hedefler koyarlar.
Bu yeterli olmazsa, takımdaki "büyük ve en önemli" futbolcuyla tartışmaya başlarlar.
Bu bazen olumlu sonuç verir ama genelde vermez.
Mesela Aykut kendini ve otoritesini ispatlamak için Alex gibi bir efsaneyle kapışma yoluna gitti.
Alex'i harcamayı başardı ama sonunda kendi de harcandı.
Fatih Terim'in Galatasaray'a geldiği ilk dönemde benzer hamleleri oldu. Bir ara Hagi ile bile takıştı ama başarı gelince başkaca bir şeye gerek kalmadı.
Fakat Terim de aynı sıkıntıyı Milan'da yaşadı.
Otoritesini kabul ettirmek için Maldini'yi harcamak istedi. Sonunda Maldini onu harcadı.
Şimdi de Ersun Yanal aynı yola girdi.
Takımın en sevilen ve beğenilen oyuncusu Sow'un üzerine oynuyor.
Sow'u kadro dışı bırakıyor, Sow'la polemiğe giriyor.
Sonunda Sow'u yollayabilir.
Ama başarılı sonuçlar alamazsa, gider.
Teknik direktörler, iyi oyuncuları kendi karizmalarını kanıtlamak için kullanmaya çalışabilirler.
Ama hiçbir şey, başarının getireceği karizma kadar güçlü olamaz.
Açıkçası çok da parlak değildi.
Pazar sabahı erken saatlerde Umut Oran aradı.
Umut Oran benim askerlikten arkadaşımdır.
İlk kez sitem ederek lafa girdi.
"Sana bu izlenimleri kim aktardıysa doğruları aktarmamış" dedi.
"O gün CHP Genel Merkezi sabahtan itibaren çok kalabalıktı. Çünkü ertesi gün 9 Eylül'dü, hazırlıkları yapan bir ekip vardı. Partide toplantı olduğu için MKYK üyelerinin büyük bölümü oradaydı ve genel merkez dolup taşıyordu, son derece hareketliydi" dedi.
Umut Oran, Sosyalist Enternasyonal toplantısına katılmak için genel merkezden saat 17.00'de ayrılmış ve o saatte hareketlilik sürüyormuş.
"Belki akşam saatlerinde boşalmıştır. Ben aktarıcıyım sadece" dedim.
"Hayır" diye ısrar etti. "CHP, bildiğin CHP değil artık. Girişteki kontrolleri kaldırdık. İçeri giriş artık serbest. Girişin üzerinde bir kafeterya açtık. Madem halkın partisiyiz, halk gelsin dedik. Gün boyu dolup taşıyor. Öğrenciler geliyor, kadınlar geliyor, erkekler geliyor. Öğrenciler bedava fotokopi çekiyor, bilgisayarları kullanıyor. Kafeteryada ücretsiz yiyecek içecek veriliyor. Kanlı canlı bir yer oldu. Randevusu olan üst katlara da çıkıyor ama giriş herkese açık ve her zaman çok canlı" diye anlattı CHP merkezindeki görüntüyü.
Akşam saatlerinde boş olabileceği iddiasına ise hiç katılmıyor.
"Genel başkanımız için yalnız adam demişsin. Değil. O akşam Gürsel Tekin yanındaymış. Protokol kapısından almış misafirleri ve yukarıya o çıkarmış. Evet, genel başkan o sırada yokmuş ama kısa süre sonra gelmiş. Erken saatlerde gelen teknik ekibe içerideki bütün salonlar gösterilmiş ve onların beğendiği salon yayın için hazırlanmış. Öyle karanlık, boş bir genel merkez söz konusu değil" dedi şiddetli itirazlarla.
"Gürsel Tekin'in olduğunu ben de yazdım ama ne danışman ne de başkası varmış" diye itiraz ettim.
"Bizim genel başkanımızın üslubu bu. Etrafında kalabalık istemiyor. Yalakalık yapacak adam istemiyor. Herkes işine baksın istiyor. Program için gün boyu çalıştık. Olası soruları ve Habertürk TV ekibinin konuşmak istediğini söylediği konuları çalıştık. Bilgi notları çıkardık. Kemal Bey bunları aldı ama yanında danışman falan bulundurmayı sevmiyor. Konulara kendi hâkim oluyor. Bir okuduğunu da unutmamak gibi bir özelliği var. Evet doğrudur, yanında danışman falan yoktu program sırasında ama gün boyu ekiple birlikte çalıştı. Üstelik de 7 saatlik bir toplantı yapmış olmasına rağmen akşam da programa çıktı" dedi.
Umut Oran'ın en çok üzüldüğü, yazıdan "CHP organize bir parti değil. Bunlardan iktidar olmaz" gibi bir algı çıkma olasılığı olmuş. "Oysa biz iktidara hazırlanıyoruz. Eğer hesaplarımız tutarsa genel seçimlerde AKP ile çok yakın oranlarda oy alacağız" dedi.
Ardından Gürsel Tekin aradı.
"Fatih Bey, vallahi de billahi de arkadaşlarınızı ben karşıladım. Genel başkanımızın yanına ben çıkardım. İzzet ve ikramda bir kusur etmedik. Doğrudur, danışman ordusu yoktu yanımızda ama bizim üslubumuz bu. Öyle şatafatı, gösterişi sevmiyoruz" diye kısaca özetledi durumu.
Vallahi ben iyi niyetle "bana ait olmayan" izlenimleri aktardım.
"Bu izlenim doğru değil" diyorlarsa aksini iddia edemem.
Sonuç olarak bir izlenimdi bu.
Ersun Yanal'a tavsiye
BÜYÜK futbol takımlarının başına geçen teknik direktörler önemlidir.
Karizmatik olmaları, güçlü olmaları, medyatik olmaları ve iyi para alıyor olmaları gerekir.
Bunların biri eksik olduğu zaman o teknik direktör takımla sorun yaşar.
Aksi takdirde her biri milyon dolarlar kazanan, her biri ünlü, her biri sokakta insanlar tarafından alkışlanan, çevrelerinde hayran grupları bulunan futbolcular tarafından ciddiye alınmazlar.
Üç günde madara edilirler. O yüzden de büyük takımların başına büyük teknik adamlar geçer.
O nedenle büyük teknik adamlara büyük paralar ödenir.
Büyük takımların başına geçen genç ve kariyeri henüz büyümemiş teknik adamlar bu nedenle sorunlar yaşarlar.
Kendilerini kabul ettirebilirlerse büyük teknik direktör olurlar, ettiremezlerse tekrar küçük takımlara dönerler.
Aslına bakarsanız "kabul edilmenin" en önemli yolu başarıdır ama o gelmeden önce de bazı formüllerle bu kabul için uğraşır teknik direktörler.
Ve her büyük teknik direktör bu yollardan geçer.
Önce büyük laflar eder, büyük hedefler koyarlar.
Bu yeterli olmazsa, takımdaki "büyük ve en önemli" futbolcuyla tartışmaya başlarlar.
Bu bazen olumlu sonuç verir ama genelde vermez.
Mesela Aykut kendini ve otoritesini ispatlamak için Alex gibi bir efsaneyle kapışma yoluna gitti.
Alex'i harcamayı başardı ama sonunda kendi de harcandı.
Fatih Terim'in Galatasaray'a geldiği ilk dönemde benzer hamleleri oldu. Bir ara Hagi ile bile takıştı ama başarı gelince başkaca bir şeye gerek kalmadı.
Fakat Terim de aynı sıkıntıyı Milan'da yaşadı.
Otoritesini kabul ettirmek için Maldini'yi harcamak istedi. Sonunda Maldini onu harcadı.
Şimdi de Ersun Yanal aynı yola girdi.
Takımın en sevilen ve beğenilen oyuncusu Sow'un üzerine oynuyor.
Sow'u kadro dışı bırakıyor, Sow'la polemiğe giriyor.
Sonunda Sow'u yollayabilir.
Ama başarılı sonuçlar alamazsa, gider.
Teknik direktörler, iyi oyuncuları kendi karizmalarını kanıtlamak için kullanmaya çalışabilirler.
Ama hiçbir şey, başarının getireceği karizma kadar güçlü olamaz.
NE ZAMAN ADAM OLURUZ? |
Uluslararası siyasetin ustaca manevra yapabilme sanatı olduğunu anladığımız zaman. |