Ormanda yaşamak yasak
Kayıt Tarihi: 01.01.1970 02:00 - Son Güncelleme: 11.01.2025 02:22
BAŞBAKAN Erdoğan, ODTÜ'den geçecek yolu protesto edenlere kızıp "Madem orman istiyorlar, Türkiye'de orman çok, gidip ormanda yaşasınlar" deyince güldüm.
Bizim memlekette insanı ormanda da yaşatmazlar.
Yasaktır, yasak.
Türkiye'de ormanda "istesen de" yaşayamazsın.
Vallahi de yaşayamazsın, billahi de.
Tecrübeyle sabit.
Anlatayım da dinleyin.
Yıllar önce bir gün kafam bozuk. "Ulan" dedim kendi kendime, "Al bir küçük çadır. Git bir ormana. Üç beş gün orada kal. Kafanı dinle, kafanı topla".
Aldım bir küçük çadır.
Bindim otomobile, İstanbul'a yakın ormanlardan birinin ıssız bir bölgesine.
Biraz dolaştım. Sonra da çadırı kurdum, girdim içine.
Tam uyuyacağım, çadıra biri fener tutuyor.
"Eyvah" dedim, birileri geldi beni kesecek.
Heyecanla çıktım çadırdan.
Bir baktım üç dört jandarma.
"Napıyon lan burda" dedi biri.
"Kamp kurdum yatıyorum" dedim.
Suratıma bile bakmadan yanındaki jandarmaya, "Bak bakalım çadırın içine karı marı var mı?" dedi.
Tepem attı.
Başladık tartışmaya.
Onlarda tüfek müfek var, bende çakı bile yok. Oracıkta kesseler kim vurduya giderim ama tartışıyoruz.
Sonunda çadırı topladık, jandarma karakolunda aldık soluğu.
Baktım ki, jandarmaların "terbiyesizlik" dışında bir hatası yok.
Meğer bizim ormanlarımızda gecelemek yasakmış. Ormanda yaşamak istersen cezası var.
6831 sayılı Orman Kanunu'nun 76. maddesinin a fıkrası, "Devlet ormanlarında idarece belirlenen konak yerlerinden başka yerlerde gecelemek yasaktır" diyor.
Gecelersen cezası 74 TL.
Yakalayıp götürüyorlar hemen.
Tabii bu "yasalara saygılı vatandaşlar" için.
Yoksa eline silah alıp çıkarsan ormanda da dağda da gecelemek serbest.
Ama düzgün bir vatandaş için değil ormana yerleşmek, gecelemek bile yasak.
O yüzden bu protestocular gece ormana gidip, "Başbakanımız emretti. Biz burada yaşayacağız" deseler bile kurtuluş yok.
Geceleyemedikleri gibi 74 TL'yi de paşa paşa öderler.
İtirazsız...
Gazı atan Esad da...
RUSYA'nın hâlâ ve her şeye rağmen Esad'ın arkasında duruyor olması, "Gazınızı bize emanet edin" diyerek Esad'ı kurtarması ve "Gazı Esad kullanmadı" tezini ısrarla savunması herkesi niye şaşırtıyor anlamıyorum.
Burada haftalar önce yazdım.
Rusya, aylardır muhaliflerin sinir gazı kullanacağı yönünde bir altyapı hazırlığı içindeydi.
Rusya Dışişleri Bakanı Lavrov, haziran başında Almanya Dışişleri Bakanı ile birlikte yaptığı basın toplantısında Türkiye'de yakalanan El Kaide militanlarının üzerinde bulunan 2 kilogram sarine değinmiş ve "Burada muhalifler sarin kullanacak, suçu Esad'a atacak ve uluslararası müdahaleyi meşru hale getirmeye çalışacaklar" demişti.
Şimdi Birleşmiş Milletler raporu, "Kimyasal silah Esad tarafından kullanıldı. Gazı atan füzeleri tespit ettik" dese de Lavrov aylar önce ortaya koyduğu "teoriye" hâlâ bağlı, hâlâ aynı şeyi iddia ediyor.
İnandırıcı mı? Değil elbet.
Lavrov'un tavrı Esad'ı aklamıyor.
100 küsur bin ölünün kanını temizlemiyor ellerinden.
Fakat yine de hiç kimse, "Bu gazı Esad attı da, El Kaidecilerin elinde sarin gazının ne işi vardı?" sorusuna yanıt bulamıyor.
El Kaide o gazı ne zaman, nerede ve kime karşı kullanmak üzere almış ve hâlâ almaya devam ediyor mu merak ediyorum doğrusu.
Bir çözüm süreci de kamyon terörü için lazım
İSTANBUL'u yaşanmaz hale getiren, yollarda birer ölüm makinesi gibi dolaşan, hiçbir kural tanımayan hafriyat kamyonları işi iyice "teröristliğe" döktüler.
Dün yol kapattılar.
Olabilir.
Demokratik olarak hak arayışında olabilirler.
Kimin haklı kimin haksız olduğuna benim karar verecek halim yok.
Kendini haklı gören herkes hak arayabilir.
Ama sonrasında yaptıkları kabul edilebilir gibi değil.
Yüzlerce kamyonla Fatih Sultan Mehmet Köprüsü'nü işgal edeceksin, köprüye yıkılma tehlikesi atlatacaksın, yüzlerce otomobilin, binlerce vatandaşın hayatını tehlikeye atacaksın...
Olacak şey değil.
Ama dediğim gibi bunlar İstanbul'da o kadar kuralsız yaşamaya alışmışlar ki, köprüyü de yıkarlar umurlarında olmaz.
Bu kamyonlarla ilgili olarak benim asıl anlamadığım mesele, İstanbul Trafik Şubesi ile bu kamyonlar arasındaki "girift" ilişki.
Yönetmeliklere göre bu ağır kamyonların gündüz saatlerinde kent içi trafiğe girmeleri yasak.
Ancak onlarcası kent içinde cirit atıyor.
Hepsinde "izin" var. Bu izni bunlara kim veriyor, nasıl veriyor.
Bunlara yönelik polisin bir tavrını asla görmedim.
Mesela benim evimin yolundan her gün bunlardan binlercesi geçiyor.
Polis radar kuruyor ama nereye?
Yokuş yukarı çıkılan yere.
Aynı yolun karşısında yokuş aşağı 150 km ile giden kamyonlar yokuş yukarı aynı hızı yapamadıkları için radar onlara hiçbir şey yapmıyor.
Buna mukabil yolun diğer yanında her gün en az bir kamyon ya devriliyor, ya bariyerlere giriyor, ya da bir otomobilin üzerinden geçiyor.
Herkes İstanbul trafiğinden şikâyet ediyor.
İçine bu kadar kamyon sokulmuş bir trafiğin düzelmesinin mümkün olmadığını kimse söylemiyor.
NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
Bilgi yarışması seyretmek, ülkenin cehaletini öğrenme vesilesi olmadığı zaman.
http://www.fatihaltayli.com.tr/
Bizim memlekette insanı ormanda da yaşatmazlar.
Yasaktır, yasak.
Türkiye'de ormanda "istesen de" yaşayamazsın.
Vallahi de yaşayamazsın, billahi de.
Tecrübeyle sabit.
Anlatayım da dinleyin.
Yıllar önce bir gün kafam bozuk. "Ulan" dedim kendi kendime, "Al bir küçük çadır. Git bir ormana. Üç beş gün orada kal. Kafanı dinle, kafanı topla".
Aldım bir küçük çadır.
Bindim otomobile, İstanbul'a yakın ormanlardan birinin ıssız bir bölgesine.
Biraz dolaştım. Sonra da çadırı kurdum, girdim içine.
Tam uyuyacağım, çadıra biri fener tutuyor.
"Eyvah" dedim, birileri geldi beni kesecek.
Heyecanla çıktım çadırdan.
Bir baktım üç dört jandarma.
"Napıyon lan burda" dedi biri.
"Kamp kurdum yatıyorum" dedim.
Suratıma bile bakmadan yanındaki jandarmaya, "Bak bakalım çadırın içine karı marı var mı?" dedi.
Tepem attı.
Başladık tartışmaya.
Onlarda tüfek müfek var, bende çakı bile yok. Oracıkta kesseler kim vurduya giderim ama tartışıyoruz.
Sonunda çadırı topladık, jandarma karakolunda aldık soluğu.
Baktım ki, jandarmaların "terbiyesizlik" dışında bir hatası yok.
Meğer bizim ormanlarımızda gecelemek yasakmış. Ormanda yaşamak istersen cezası var.
6831 sayılı Orman Kanunu'nun 76. maddesinin a fıkrası, "Devlet ormanlarında idarece belirlenen konak yerlerinden başka yerlerde gecelemek yasaktır" diyor.
Gecelersen cezası 74 TL.
Yakalayıp götürüyorlar hemen.
Tabii bu "yasalara saygılı vatandaşlar" için.
Yoksa eline silah alıp çıkarsan ormanda da dağda da gecelemek serbest.
Ama düzgün bir vatandaş için değil ormana yerleşmek, gecelemek bile yasak.
O yüzden bu protestocular gece ormana gidip, "Başbakanımız emretti. Biz burada yaşayacağız" deseler bile kurtuluş yok.
Geceleyemedikleri gibi 74 TL'yi de paşa paşa öderler.
İtirazsız...
Gazı atan Esad da...
RUSYA'nın hâlâ ve her şeye rağmen Esad'ın arkasında duruyor olması, "Gazınızı bize emanet edin" diyerek Esad'ı kurtarması ve "Gazı Esad kullanmadı" tezini ısrarla savunması herkesi niye şaşırtıyor anlamıyorum.
Burada haftalar önce yazdım.
Rusya, aylardır muhaliflerin sinir gazı kullanacağı yönünde bir altyapı hazırlığı içindeydi.
Rusya Dışişleri Bakanı Lavrov, haziran başında Almanya Dışişleri Bakanı ile birlikte yaptığı basın toplantısında Türkiye'de yakalanan El Kaide militanlarının üzerinde bulunan 2 kilogram sarine değinmiş ve "Burada muhalifler sarin kullanacak, suçu Esad'a atacak ve uluslararası müdahaleyi meşru hale getirmeye çalışacaklar" demişti.
Şimdi Birleşmiş Milletler raporu, "Kimyasal silah Esad tarafından kullanıldı. Gazı atan füzeleri tespit ettik" dese de Lavrov aylar önce ortaya koyduğu "teoriye" hâlâ bağlı, hâlâ aynı şeyi iddia ediyor.
İnandırıcı mı? Değil elbet.
Lavrov'un tavrı Esad'ı aklamıyor.
100 küsur bin ölünün kanını temizlemiyor ellerinden.
Fakat yine de hiç kimse, "Bu gazı Esad attı da, El Kaidecilerin elinde sarin gazının ne işi vardı?" sorusuna yanıt bulamıyor.
El Kaide o gazı ne zaman, nerede ve kime karşı kullanmak üzere almış ve hâlâ almaya devam ediyor mu merak ediyorum doğrusu.
Bir çözüm süreci de kamyon terörü için lazım
İSTANBUL'u yaşanmaz hale getiren, yollarda birer ölüm makinesi gibi dolaşan, hiçbir kural tanımayan hafriyat kamyonları işi iyice "teröristliğe" döktüler.
Dün yol kapattılar.
Olabilir.
Demokratik olarak hak arayışında olabilirler.
Kimin haklı kimin haksız olduğuna benim karar verecek halim yok.
Kendini haklı gören herkes hak arayabilir.
Ama sonrasında yaptıkları kabul edilebilir gibi değil.
Yüzlerce kamyonla Fatih Sultan Mehmet Köprüsü'nü işgal edeceksin, köprüye yıkılma tehlikesi atlatacaksın, yüzlerce otomobilin, binlerce vatandaşın hayatını tehlikeye atacaksın...
Olacak şey değil.
Ama dediğim gibi bunlar İstanbul'da o kadar kuralsız yaşamaya alışmışlar ki, köprüyü de yıkarlar umurlarında olmaz.
Bu kamyonlarla ilgili olarak benim asıl anlamadığım mesele, İstanbul Trafik Şubesi ile bu kamyonlar arasındaki "girift" ilişki.
Yönetmeliklere göre bu ağır kamyonların gündüz saatlerinde kent içi trafiğe girmeleri yasak.
Ancak onlarcası kent içinde cirit atıyor.
Hepsinde "izin" var. Bu izni bunlara kim veriyor, nasıl veriyor.
Bunlara yönelik polisin bir tavrını asla görmedim.
Mesela benim evimin yolundan her gün bunlardan binlercesi geçiyor.
Polis radar kuruyor ama nereye?
Yokuş yukarı çıkılan yere.
Aynı yolun karşısında yokuş aşağı 150 km ile giden kamyonlar yokuş yukarı aynı hızı yapamadıkları için radar onlara hiçbir şey yapmıyor.
Buna mukabil yolun diğer yanında her gün en az bir kamyon ya devriliyor, ya bariyerlere giriyor, ya da bir otomobilin üzerinden geçiyor.
Herkes İstanbul trafiğinden şikâyet ediyor.
İçine bu kadar kamyon sokulmuş bir trafiğin düzelmesinin mümkün olmadığını kimse söylemiyor.
NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
Bilgi yarışması seyretmek, ülkenin cehaletini öğrenme vesilesi olmadığı zaman.
http://www.fatihaltayli.com.tr/