Taassuptan Sakınmak

Kayıt Tarihi: 01.01.1970 02:00 - Son Güncelleme: 20.05.2024 11:49
YAZI
A
 Sorgulama ve sorgulanmak, nedense bazı Müslümanlarca hoş karşılanmıyor.
Oysa, tahkiki iman, gerçeği arayış, bunlarla başlar.
İnsan; kendini, çevresini, tabiatı, her şeyi sorgulamalıdır.
Sorgulayan, nedenleri araştıran insan, taassup hastalığına yakalanmaz.
***
Taassup, diğer adıyla bağnazlık; bir şeye körü körüne bağlanmaktır.
Bu kör bağlılık, hakikati görmeyi engeller.
Bunlara, bütün gerçekleri, vesikaları, delilleri gösterseniz bile, beyhudedir.
Böylelerine Kur’an açık uyarıda bulunur:
“Hakkında kesin bilgi sahibi olmadığın şeyin peşine düşme. Çünkü kulak, göz ve kalp, bunların hepsi ondan sorumludur.”(İsra/30).
Kesin bilgi sahibi olmak, taassuptan arınıp sorgulamak ve araştırmakla mümkündür.
Çünkü, taassubun panzehiri; araştırmak bilgileri başka bilgilerle karşılaştırmaktır.
Böylece, insan en doğruyu bulmaya çalışır.
Ola ki, doğru bilinen o bilgiden daha doğru bilgiler de olabilir!
*** 
Taassupla ve mutaassıplarla mücadeleyi, en çok peygamberler yapmışlardır.
Sabit fikirleri, bağnaz düşünceleri, bid’at ve hurafeleri kaldırmak, hayli emek ister.
Ziya Paşa’nın dediği gibi, bunlar; “paslı çivilere benzer, söküp atmak zordur.”
İnsanlar alışkanlıklarını gelenekselleştirince, kolay kolay terk edemez.
Onlar, ilahi vahiyle örtüşmese bile, toplumun vazgeçilmezleri arasında sayılır.
Taviz verilmez, sıkı sıkıya müdafaa edilirler.
Böyleleri için Allah Teala şu ikazı yapar:
“Onlara: ‘Gelin Allah’ın indirdiği buyruklara tâbi olun!’ denildiğinde: ‘Hayır, biz babalarımızı hangi inanç üzerinde bulduysak ona uyarız.’ derler. Babaları bir şeye akıl erdirememiş ve doğruyu bulamamış olsalar da mı onlara uyacaklar?”(Bakara/170).
Çoğu topluluklar bu kafayla hareket edip yanlışta ısrar etmişlerdir.
Böylece, gerçek bilgiye gözlerini yummuş, kulaklarını tıkamış, zihinlerini kapamışlardır.
***
İnceleyip araştırmadan, sorgulayıp soruşturmadan bir şeye inanıvermek ne acı!
Bu yöntem, tipik bir cahiliye ahlakıdır.
Onlar, kendilerinden öncekilerin her söz ve eylemi doğru kabul ediyorlardı.
İlginçtir, yanlış olduklarını fark ettiklerinde de, o yanlışları tekrarlamaktan yine vazgeçmiyorlardı.
Kur’an bu gerçeği şöyle belirtir:
“Çünkü onlar, babalarını sapıtmış kişiler halinde bulmalarına rağmen, kendileri de hâlâ onların eserleri ardınca koşturuyorlar. Yemin olsun, daha önceki nesillerin çoğu da sapmıştı.”(Saffat/69-71).
İşte bu, koyu taassubun hazin sonucudur.
Taassupta ısrar edenler, bile bile yanlışı işlemeye devam ederler.
Artık, o yanlış; onların adeti, huyu, geleneği haline gelir.
Allah’ı hakkıyla idrak edip tanıyamamış bir hayata mahkum olmuşlardır.(Hacc/74; Zümer/67).
***
Şuurlu Müslümanlar ise, Allah’ın kınadığı bu bağnazlıktan uzak dururlar.
Onlar; “Takva” dediğimiz “sorumluluk bilinci” içinde hareket edenlerdir.
İnandıkları Allah’ı, kadrine/şanına yaraşır şekilde hakkıyla tanırlar.
O’ndan nasıl sakınmak gerekiyorsa öylece sakınırlar.(Al-i İmran,102).
ETİKETLER:

Mehmet Emin PARLAKTÜRK

Mehmet Emin PARLAKTÜRK

Yazarın Diğer Yazıları