Müslümanlar haklarını niçin aramıyor?

Kayıt Tarihi: 01.01.1970 02:00 - Son Güncelleme: 20.05.2024 07:23
YAZI
A
 Halkın çoğunluğunu oluşturan Sünnî kesim haklarını arayamıyor. Bir toplumun en temel, en meşru haklarını arayamaması onun için büyük, süründürücü, öldürücü bir eksikliktir.

Eskiden Müslümanlar ağır baskılar altında yaşıyordu ve haklarını arayamıyordu. Bugün ise, yüzde yüz olmasa bile hürriyet vardır; hakkımı ararsam zalimler mahkemeye verirler hapse mahkum ederler mazereti ortadan kalkmıştır.

Müslümanların, aramadıkları hakları nelerdir:

1. Cumhuriyetin ilk yıllarında kapatılmış olan İslam Medreseleri’nin tekrar açılması. Eskiden medreselerde icazetli din alimi, fakih, müftü, muhaddis, müfessir, müderris yetiştiriliyordu; bunların İslamî usule uygun icazetleri oluyordu. Bugün bu sistem yoktur. Mevcut İmam-Hatip okulları ve İlahiyat fakülteleri icazetli ulema ve fukaha yetiştirmiyor. Eski medreseler Ehl-i Sünnet üzere eğitim ve öğretim yapıyordu. Paşalar devrinde, din hürriyetine ve insan haklarına aykırı şekilde kapatılmış olan İslam Medreseleri açılmazsa Sünnî Müslümanların toparlanması ve yükselmesi mümkün değildir.

2. Eski tasavvuf tekkelerinin de açılmaları ve faaliyete geçmeleri gerekir. İslam, Türkiye’ye tasavvufla girmiştir, tasavvufsuz din hayatı eksik kalır. Açılacak tekkelerin, ehliyetli ve liyakatli ulema ve meşâyihten oluşacak bir Meclis-i Meşâyih tarafından kontrol edilmesi gerekir. Ehl-i Sünnete, sahih itikada, Şeriata aykırı tarikatlara ve tasavvufî faaliyetlere izin ve fırsat verilmemelidir.

3. Müslümanlar eski İslam Vakıfları’nı da talep etmelidir. Cumhuriyetin kuruluşundan bu yana maalesef muazzam miktarda vakıf malı yok edilmiştir. Müslümanlar, kendilerine ecdaddan kalan bu malların hesabını sormalı ve devletten tazminat istemelidir.

4. Türkiye Müslümanlarının en doğal haklarından biri devletten bağımsız bir İslam Cemaati’ne sahip olmaktır. Bugün böyle bir şey yok. Genel müdürlük seviyesinde ve ideolojik rejime tamamen bağımlı bir Diyanet İşleri Başkanlığı var. Siyasi iktidar istediğini Diyanet İşleri Başkanı yapıyor, canı istemezse azlediyor, yerine başkasını getiriyor. Türkiye’deki sistem gerçek lâiklik değildir, “Devlet Dini” sistemidir. Yargının, üniversitelerin, bazı kurumların devlete karşı özerklikleri vardır ama Diyanet’in yoktur. Birtakım derin güçler Türkiye’yi Ehl-i Sünnet dairesi içerisinden çıkartıp yeni bir İslam türetmeye çalışıyor, bunun için Diyanet’i alet ve istismar ediyor. Dinin bu şekilde alet edilmesini önlemek için ya özerk yahut tamamen bağımsız bir “İslam Ümmeti Teşkilâtı” kurulmalıdır. İslam vakıfları bu teşkilâta verilmeli, yok edilmiş vakıflar için devlet tazminat ödemelidir.

5. Kapatılmış, yok edilmiş ahîlik teşkilâtı ve fütüvvet ahlakı yeniden hayata geçirilmelidir. Bu yapılmazsa iş, ticaret, sanayi, finans hayatındaki çürüme ve kokuşma önlenemez.

6. 1928’de bin yıllık millî yazımızın yasak edilip Latin yazısının mecburi kılınması eğitim ve kültür hayatımızda korkunç bir kopukluk meydana getirmiştir. Bu kopukluğun tamir edilmesini istemek Müslümanların en büyük hakkıdır. Kuran-İslam yazısıyla yazılıp okunan Osmanlıca üzerindeki bütün yasaklar ve tabular kaldırılmalı; bu yazıyla kitap, gazete, dergi çıkartılmasına izin verilmelidir. Hem İslam harfleri ile hem de Latin harfleriyle eğitim veren müesseseler kurulmalıdır.

7. Türkiye Müslümanlarının temel haklarından biri, İslamî eğitim hakkıdır. Tevhid-i Tedrisât devrimine son verilmeli, İslam mektepleri açılarak Müslümanların çocuklarının, inançlarına göre yetiştirmelerine imkan sağlanmalıdır.

8. Cumhuriyetin ilk yıllarında kılık-kıyafet ve tesettür konusunda da Müslümanlara büyük zulümler yapılmıştır, adil olmayan kanunlarla temel haklar ve hürriyetler çiğnenmiştir. Bunlara da son verilmelidir.

9. Ülkemizdeki Yahudiler Cumartesi, Hıristiyanlar Pazar günleri hafta tatili yapabiliyor ama çoğunluktaki Müslümanlar Cuma günü tatil yapamıyor. Bu konudaki haklar da aranmalıdır.

Müslüman çoğunluk bu haklarını niçin aramıyor, arayamıyor? Bunun birkaç sebebini de sayayım:

*Müslüman halkın hak arama kültürü yeterli değildir. Tarihî arızalar sebebiyle medenî kültür gitmiş, kırsal kesim ve taşra kültürü gelmiştir.

*Tek bir ümmet olmaları gereken Sünnî kesim bin kadar İslamcılığa, cemaate, tarikata, hizbe ve fırkaya ayrılmıştır. Bunlar birbirinden kopuktur, en hayatî konularda bile işbirliği yapamıyorlar.

*İslam düşmanları, Müslümanların içine çok miktarda casus, ajan, provokatör, yönlendirici, istihbaratçı sokmuştur.

*Din sömürücüsü, yarı mühtedi sahte İslamcılar kendi menfaat ve saltanatlarını düşünmektedir. Onların gözünde Müslümanların haklarının kıymeti yoktur.

Temenni: İslam’a, kur’an’a, şeriat’a sadık şuurlu ulemânın, fukahânın, meşayihin, ziyâlıların, uyanık Müslümanların birleşmeleri, haklarını aramaları gerekir. Bunu yapmazlarsa vebal altında kalacaklardır.

Harıl harıl büyük, orta, küçük camiler yapılıyor… Yukarıda saydığım haklar elde edilmezse vakit namazlarında bu camileri dolduracak cemaat bulunamaz.

Türkiye Müslümanlarının, gasbedilmiş haklarını arama, isteme ve geri alma konusunda eğitilmeleri gerekir, bu işi kim yapacaktır?
 

* (İkinci yazı)

Akıllı Müslüman

Selim bir akıl, dini anlamak için birinci ve zarurî alettir. Aklı olmayanın mükellefiyeti=yükümlülüğü yoktur. Akıl âlettir, araçtır ama dinin kaynağı değildir. Dinin kaynağı Kur’andır, Sünnettir, icmâ-i ümmettir ve kıyas-ı fukahadır.

İnsan İslamı kendi aklıyla, hevasıyla, re’yi ile doğru olarak öğrenemez.

İslam rehberlik ile öğrenilir.

İslamı insanlığa Resulullah (Salat ve selam olsun ona) tebliğ etmiş ve öğretmiştir.

Her devirde İslamı doğru bilen ve Resulullahın vekilleri, vârisleri, halifeleri olan icazetli alimler, fakihler, fazıl kimseler olmuştur. Her Müslüman İslamı bunların derslerinden ve kitaplarından, onların tedrisi, tâlimi ve rehberliği ile doğru olarak öğrenebilir.

Lütfen ezberleyiniz: Aklı olmayanın dini yoktur ama akıl dinin kaynağı değildir.

Vahye, nakle ihtiyaç olmasaydı, insanlar kendi akıllarıyla doğru yolu bulurlar ve Peygamberlere (aleyhimüsselam) ihtiyaç kalmazdı.

Dini akıllarıyla, re’y ve hevalarıyla yorumlayan şu çeşit çeşit İslamcılara bakınız. Her biri ayrı telden çalıyor. Akılları onları Kur’anda, Sünnette, Şeriatta birleştiremiyor, tek bir Ümmet haline getiremiyor.

Akıllı Müslüman kesinlikle akılcılık yapmaz.

Akıllı Müslüman aklın din kaynağı olmadığını iyi bilir.

Gerçekten akıllı Müslüman dini râsih, zahid, âbid, muttaqi, firasetli, icazetli ulema, fukaha ve meşayihten öğrenir.

Dini konularda kendi re’y ve hevasıyla konuşan, hüküm veren, ictihada yeltenenler akıllı Müslüman değil, akılsız Müslümandır.

ETİKETLER:

Mehmet Şevket Eygi

Mehmet Şevket Eygi

Yazarın Diğer Yazıları