Galatasaray Lisesinin Camii ne Zaman Kapandı?

Kayıt Tarihi: 01.01.1970 02:00 - Son Güncelleme: 20.05.2024 03:29
YAZI
A
 GALATASARAY Lisesi’nde cami ve namaz konusunda en sağlam bilgileri Ziyad Ebuzziya ve Sahir Kozikoğlu beylerin telif ettikleri “1921-1933 Galatasaray” (Galatasaray Vakfı yayınları) adlı kitapta buluyoruz… Bu eserdeki bilgilere göre Galatasaray’ın 1848 yangınından sonra binası bugünkü şekliyle yapılırken alt katta çiçek bahçesine bakan tarafta altı yüz kişiyi rahatlıkla alacak bir bölüm cami haline getirilmiş. Bugünkü konferans salonunun altı… 

Mektebin resmi imamı ve müezzinleri varmış… Mihrap Kütahya çinileriyle süslüymüş, camiin bir de nefis ahşap oymalı minberi bulunuyormuş… Ziyad Bey “Mektebe başladığımız yıllarda Galatasaray Lisesi Camii’nin imamı Cemal Efendiydi” diyor. Burada Cuma namazları da kılınırmış. Cuma imamlığını din dersi hocası İsmail Hakkı Efendi yaparmış. Ezanları mektebin resmi müezzini Yusuf Efendi, ayrıca sesi güzel olan hocalar veya talebeler okurmuş. Ramazanlarda teravih namazları için müdür Faik Bey sesinin güzelliğiyle meşhur imam Ali Rıza Efendiyi angaje etmiş, 1921 ve 1922 yılları Ramazanlarının teravih namazlarını o kıldırmış, yatsı ezanlarını o okumuş. 
Ziyad Bey anlatmaya devam ediyor: Bizim mektebe başladığımız yıllarda namaz vakitleri cami koridorunun başında okunan ezanla duyurulurdu. Namaz kılmakla mükellef talebeler camiye giderlerdi, bunlar abdestlerini bahçelerde veya bina içinde camiye yakın lavaboların musluklarında alırlardı. 
Galatasaray Mekteb-i Sultanisi’nde bütün Müslüman talebelerin farz vakit namazlarını cemaatle kılmaları mecburiydi. Bu mecburiyet 1912’de Meşrutiyet zamanında kaldırılmıştır ama camiin yine imamı, Cuma hatibi, müezzinleri olmuş ve içinde cemaatle namaz kılınmıştır. 
Ziyad Bey yazıyor: 1927 yılı sonunda Galatasaray Camii tamamen kapatıldı. 1928-1929 ders yılına girdiğimiz zaman camiin kıymetli ve güzel halılarının kaldırılmış, minberinin yok edilmiş, duvarlara asılı nefis hat levhalarının indirilmiş olduğunu gördük. Bu sanat eserlerine ne oldu? Allah bilir… Mihrap bir tahta perdeyle örtülmüştü. O yıl cami izci salonu yapıldı. 
***
Galatasaray Mekteb-i Sultani’si, içinde gayrimüslim talebeler de bulunmasına rağmen bir İslam mektebiydi. Osmanlılığı, Hilafeti, İslamiyeti yüceltmek için kurulmuş ve eğitim vermişti. 
Birtakım yazarlar, evet Galatasaray’da namaz mecburi idi ama bazı talebeler abdestsiz namaz kılıyordu, diyorlar. Doğru söylüyorlar ama kimler abdestsiz namaz kılıyordu? Müslüman çocukları değil, Dönme çocukları. 
Müslümanlar Galatasaray Mektebi’ni yitirdiklerinin farkında mıdırlar?
Bir zamanlar bütün Müslüman öğrencilerin okulun resmî imamının ardında cemaatle namaz kıldığı bu okulda şimdi (geçen yılki rakama göre) ancak beş öğrenci namaz kılmaktadır ve onların da ibadet edecekleri üç dört metre karelik minicik bir mescitleri bile yoktur. 
Medeniyetin temel değerlerinden biri din, inanç, ibadet, inandığı gibi yaşamak hakkı ve hürriyetidir. Bu hürriyeti tanımayanlar, inkâr edenler medenî değil faşist, bedevi ve barbarlardır. 
İngiltere’de, İngiltere’yi İngiltere yapan Eton Koleji’nde her gün derslere başlanmadan önce okulun ihtişamlı kilisesinde ibadet yapılıyor da, Türkiye’nin Eton’u olan Galatasaray’da niçin küçücük bir mescit yok? 
Bendeniz bu okulda on iki sene okudum. Müslüman olmak hasebiyle, Galatasaray’da namaz kılan talebeler olmasını, onlar için bir mescit bulunmasını isterim. Çeşitli vazife ve hizmetlerimin içinde Galatasaray’da dindar talebe yetişmesi için dolaylı şekilde olsa bile çalışmak maddesi de vardır. 
(Galatasaray Mektebi’nde beş vakit namazın mecburi olmaktan çıkartılması ve mescidin kapatılması konusunda daha önceki yazılarımda bazı tarih hataları yapmışım. Doğruları bu yazımdadır. Hatalar için özür beyan ederim…)

* (İkinci yazı)
Anadilini İyi Bilmeyen, Yüksek Seviyede Yabancı Dil Öğrenemez
FALANCA anadili gibi İngilizce biliyormuş, filanca anadili gibi Fransızca konuşuyormuş… Bunlar nadir istisnalar dışında boş, kof, yalan övgülerdir. Mesela şu anadili gibi İngilizce bileni ele alalım. Anadilini ne kadar biliyor? 1925’te İstanbul’da basılmış Türkçe bir roman verelim ona. Açsın okusun bakalım. Okuyamayacaktır. Bu adam anadilini doğru dürüst bilmiyor ki, İngilizce’yi iyi bilsin. 
Anadili yahut kültür dili Türkçe olanların, bir yabancı dili doğru dürüst bilmeleri için her şeyden önce yazılı, edebi, zengin Türkçe’yi iyi bilmeleri gerekir. 
Yılda yirmi beş milyon turistin geldiği Türkiyemizde artık herkes çat pat İngilizce biliyor. Garsonlar, otellerdeki resepsiyon memurları, halıcılar, hatıra eşyası satanlar… Onlarınki İngilizce midir? 
Fuzuli’yi okuyamayan Shakespeare’i okur gibi görünse bile anlayamaz. 
Türkiyemizde dillere destan bir maddi kalkınma, zenginlik var ama kültür, eğitim, düşünce, edebiyat, ilmi araştırmalar, ahlak, fazilet, bilgelik tepe üstü düşmüş vaziyette. Yokuştan inerken freni patlayan kamyon veya uçaktan paraşütsüz düşen adam gibi. 
Keşke okullarda sosyoloji yerine lisaniyat (linguistic) dersleri okutulsa. 
Bugünkü üç yüz kelimelik çarşı, pazar, günlük iletişim ve konuşma dili için okula bile lüzum yoktur. Okulların asıl birinci vazifesi okuma yazma öğretmektir ve bizim milli eğitimimiz işte bunu yapamıyor. 
Bir adam düşünelim: Bir trafik kazası geçirmiş, son iki seneyi hatırlıyor, ondan önceki hafızası silinmiş. Türkiyeliler de böyle olmuş… 1928’den önceki hafızaları Alfabe Devrimi kazasıyla karanlığa gömülmüş.
Çaresi, çözümü, tedavisi yok mudur? Elbette vardır ama birilerine laf anlatmak mümkün değildir. 
Okullara seçmeli değil, mecburi Osmanlıca dersleri koyarsın. Yeni nesiller 1928 öncesi Türkçe kitapları, yazmaları, belgeleri okurlar. 
Osmanlıca dersleri mecburi olmasa… Olmaz olmaz olmaz… 
Baba cahil, ana cahil, oğlunun kendilerinden daha fazla okuryazar olmasından hoşlanmayabilirler. 
Bugünkü yazı Türk alfabesiymiş. Güldürmeyin beni. Türk alfabesi değil, Latin veya Frenk yazısıdır. Türk alfabesi yok mudur? Elbette vardır. Orkun yazısı, Uygur yazısı, Göktürk yazısı. İlle de milli bir alfabe istiyordu iseler, eski Türk alfabelerinden birini seçmeleri gerekirdi. 
İsviçre Medeni Kanunu’nu tercüme ettiler, oldu Türk Medeni Kanunu… Faşist İtalya’nın Ceza Kanunu’nu tercüme ettiler, oldu Türk Ceza Kanunu… Ne gülünç inkılâplar… 
Mecelle-i Ahkam-ı Adliye bir Türk kanunudur. İstanbul’da hukuk tarihinin iki büyük abidesi dikilmiştir: Biri Jüstinyanus’un Digestleri, diğeri Mecelle. Biz Mecelle ile övüneceğimize onu kötülüyor, tercüme edilirken yanlışlar yapılmış olan İsviçre Medeni Kanunuyla da övünüyoruz. Utanacağımız yerde seviniyoruz, ağlayacağımız yerde gülüyoruz.
Oğullarına kızlarına Osmanlıca öğrettirmeyen Müslüman anne ve babalara teessüfler ediyorum. 
Yavrularımıza İngilizce veya bilgisayar dersleri verdiriyoruz. Bazılarını spor salonlarına gönderiyoruz ama edebi, yazılı, zengin kültür dilimizi öğrettirmiyoruz. Ne günlere kaldık ey Gazi Hünkar!..
14.10.2013

ETİKETLER:

Mehmet Şevket Eygi

Mehmet Şevket Eygi

Yazarın Diğer Yazıları