Fransa'da Scientologie Kilisesi

Kayıt Tarihi: 01.01.1970 02:00 - Son Güncelleme: 20.05.2024 07:48
YAZI
A
 Fransa'da Scientologie Kilisesi dolandırıcılık suçundan (Eglise de Scientologie) ağır para cezalarına çarptırılmıştı, bu cezalar kesinleşti. Batı dünyasında birtakım sektlerin, beyinlerini yıkadıkları bağlılardan (bağımlı da denilebilir) büyük paralar almaları veya onları soymaları büyük şikâyetlere sebep olmaktaydı.

Sekt ile dinleri, dinî cemaatleri birbirine karıştırmamak gerekir.
İslamda para ve mal ile yapılan ibadetler vardır. Bunlara malî ibadet denir. Zekât vermek, sadaka=yardım dağıtmak, hayır hasenat yapmak gibi.
Gerçek din uluları kendilerini seven, kendilerine güvenen dindarlardan kendi şahısları için para almamışlardır.
Resulullah (Salât ve selam olsun ona) bunun büyük örneğidir. Bazen eline büyük miktarda mal, ganimet geçerdi ve bunları en kısa zamanda dağıtırdı. 
Peygamberimizin bazen aç kaldığı, maddî büyük sıkıntılar yaşadığı, zevcelerinin hanelerinde pişirecek bir şey bulunmadığı için ocaklarının aylarca yanmadığı, zaman zaman açlıktan kuşağına yassı bir taş bağladığı Şemail kitaplarında yazılıdır.
Bu dine ihlâsla hizmet eden gerçek büyükler hizmetlerini paraya, mala, ücrete alet etmemişlerdir.
Yakın tarihimizde Bediüzzaman, parasız ve para toplamadan hizmet etmiş ve büyük fütuhata nail olmuştur.
Hindistanda Gandhinin vekili ve halifesi durumunda Vinoba isimli bir Mecusi vardı. Portekizli Cizvit rahibi (şu anda ismini hatırlayamadım), bu zatın hayatını anlattığı kitabında onun yirmi beş sene boyunca para edinmediğini, hattâ paraya bakmadığını yazıyordu.
Bediüzzaman hazretleri, namaza dururken cebinde bulunan; ekmek ve diğer zarurî ihtiyaçlarını temin etmek için malik olduğu paraları çıkartır, Rabbülalemînin huzuruna üstünde para bulunduğu halde çıkmazmış.
Rabbanî alimler ve fakihler, kamil mürşidler, hakikî şeyhler, hakikî hizmetkarlar; din, ilim, irşad, tebliğ, davet hizmetlerini ücretle yapmamışlar, kendilerini sevenlerden kendileri için para toplamamışlardır. 
İslam dini bağlılardan, müridlerden beyin yıkama metoduyla para toplanmasını hoş görmez.
Bütün İslamî hizmetler parasız yapılabilir mi? Hayır yapılamaz. Müslümanların büyük gazeteler yayınlaması, tv kanalları işletmesi, güçlü ve vasıflı okullar ve üniversiteler açması, daha bunlara benzer hayırlar yapması gerekir. Bütün bunlar yapılırken, gerekli para Kur’ana, Sünnete, Şeriata, İslam Ahlakına uygun şekilde toplanacak ve yine bu değerlere uygun şekilde sarf edilecektir.
Beyin yıkama, sersemletme metoduyla para toplanması İslam ahlakına uygun bir metot değildir.
Hiç bir dinî cemaat, vakıf, dernek, sekt, tüzel kişi zekat toplayamaz.
Zekât konusunda Kur’anda, Sünnette, Şeriatta sarahat vardır; zekât ancak Kitabullahta açıkça yazılmış olan sekiz sınıf gerçek kişiye verilir. Zamanımızda bu sınıfların bazısı yoktur. Müellefe-i kuluba zekât verilmesi, İslam’ın kuvvetlenmesinden sonra kaldırılmıştır. 
Efendim biz cami yapacağız, zekât toplayabilir miyiz? Toplayamazsınız. Şeriat ve fıkıh buna izin vermiyor.
Bizim derneğimiz, vakfımız, cemaatimiz, sektimiz hayırlar yapıyor. Bunlar için zekât topluyoruz. Hayır, hayır hayır asla toplayamazsınız.
“Ben bir tür cihad yapıyorum, zekât topluyorum… “
Böyle söyleyen ateş toplamış olur.
Herkes ve her topluluk için söylemem ama yakın tarihimizde Müslümanlar para ve mal ile ilgili imtihanı kaybetmişlerdir.
Bunun ana sebebi Ümmet teşkilatı olmaması, Ümmetin başında ehliyetli bir İmam bulunmaması ve İslam ahlakının kurallarına uyulmamasıdır.

•(İkinci yazı)
Yedi Konu
 
NİÇİN (Q)?
BİR zat öfkeli bir üslupla zaman zaman bazı kelimelerde niçin (Q) harfini kullandığımı soruyor… Cevap olarak derim ki: Bugünkü Latin alfabesi Türk diline uygun bir alfabe değildir. Zengin Türkçede biri ince, biri kalın iki k sesi bulunmaktadır. İkisini birden (k) harfiyle yazarsak şive bozulmaktadır. Binaenaleyh (her zaman değil, bazen) kalın (k) sesi için Q harfini kullanıyorum.

İstanbul bitti mi?
On beş gün kadar önce bir Cuma akşamı yanımda biri olduğu halde alışveriş etmek üzere Sultanahmet’ten Kumkapı’ya gitmiştim. Alışverişimi yaptım, yollar tıkalı, Kumkapı’dan evime tam bir saatte dönebildim. Orada o saatte devlet yoktu, belediye yoktu, emniyetin trafik memurları yoktu. Durum gerçekten anormal idi ama bölgenin trafiği kendi haline terk edilmişti. Eve dönebilmek için çok üzüntüler sıkıntılar çektim. Başka yerlerde de günün bazı saatlerinde vaziyet böyleymiş. İstanbul bitti mi diye soruyorum. Bu soruma kim cevap verecek?

Aile düzeni yıkılıyor!
Feministler bazen açık, bazen sinsi aile düzenimizi yıkıyor. Yeni Medenî Kanun, eski tercüme İsviçre kanunundan beterdir. Erkekler ezilmektedir. Bizim kültürümüzde aile reisi erkektir. Bugünkü hukukî düzende aile reisi yoktur. Kadınlar askerlik yapmadığına göre erkeğin aile reisi olmasında hukuken, ahlaken, bilgelik bakımından hiçbir sakınca yoktur. İslam dininin kurallarından biri, “Üç Müslüman yola çıkarken, içlerinden birini yol başkanı seçsinler” tavsiyesidir. Bir hayat yolculuğu olan aile nasıl başsız bırakılabilir? Aklı başında olan bütün hukukçuların, sosyologların, gerçek düşünürlerin (sahteleri de var), bilgelerin, ziyalı vatanseverlerin sorumluları uyarmaları gerekir. Aile yıkılırsa Türkiye de yıkılır.

Sinsi Şeytanî Plan
İstanbul halkının büyük kısmına düşünecek vakit bırakmak istemiyorlar. Halk çalışma günlerinde çılgınlar gibi evden işe işten eve gitmek için çırpınıyor. Günde üç dört saatini yollarda geçiren ve perişan olan milyonlarca vatandaş var. Vaktinin bu kadar büyük bir kısmını trafik çilesi içinde harcayan bir kimsenin düşünecek hali mi kalır? Eskiden günün yirmi dört saati üçe ayrılırdı: Sekiz saat çalışmak, sekiz saat yemek içmek dinlenmek, sekiz saat uyumak. Şimdi büyük şehirlerde günde dört saat trafik çilesinde helak olmak faslı ilave edilmiştir… Halkın büyük kısmının düşünecek mecali kalmadığı için yasal sınırlar içinde isyan ve protesto edemiyor. Trafik seline kapılmış kütüklerin protesto etmeleri mümkün müdür?

Rehberlik Yok
Üniversite son sınıfa giden fakir aile çocuğu gence sordum: Millî ve İslamî sanatlarımızın birini biliyor musunuz?.. Maalesef hayır dedi… Hâlbuki bundan üç dört yıl önce bu genç böyle bir sanata yönlendirilmiş olsaydı, tahsiline zarar vermeden öğrenecek, iki meslek sahibi olacaktı. Lakin ona rehberlik edilmediği için mahrum kaldı. Belki her çocuğumuz, gencimiz sanat öğrenemez ama istidadı, kabiliyeti olan onda biri öğrenebilir. Bu konuda rehberlik yapılsa beş on sene içinde bir milyon gencimiz sanatlı olur. Sanat, bilgi gibi büyük bir güçtür. Ülkemize her yıl otuz milyona yakın turist geliyor. Bunların bir kısmı züğürt tur turistleridir. Sanattan anlayan kültürlü zengin turistler de vardır. Onlar geleneksel sanat ürünlerimizi satın alabilir. Bunları ihraç da edebiliriz. Bu sanatlar çocuklarımıza ve gençlerimize nasıl öğretilebilir? Sanat ürünleri nasıl değerlendirilebilir, satılabilir? Bu işler nasıl planlanır, bu planlar hayata nasıl başarılı şekilde uygulanabilir? Bu işler için ortaya konulacak fonlar, tahsisatlar rantçı yiyici haşarattan nasıl korunabilir? (Bu devir sanat manat devri değildir diyene: Japonya’ya bak, orada hem büyük sanayi gelişmiş, hem de yüzlerce millî sanat ve zanaat korunuyor, yaşatılıyor.)

Kurban Derileri
Bu bayrama kadar kesilen kurbanların derisinin Türk Hava Kurumuna verilmesi mecburî idi. Kurban derisi toplayan hayır derneklerine zulm ediliyor, topladıkları deriler ellerinden alınıyordu. Müslümanlar, uzun yıllar boyu bu zulme itiraz ettiler, sızlanıp durdular, nihayet bu yıl bu zulüm kaldırıldı. Kurban derisi üzerindeki karakuşî tekele son verildi. Herkes istediği yere verdi. Bu zalimane yasağı kaldıranlara, hayli geç kaldınız demekle birlikte teşekkür ediyorum. Laik olduğunu iddia eden bir rejim vatandaşın kurban derisine karışmaz, karışamaz.

Bayramda Fakirler
Müslüman dostlarımdan bir doktor bey, bir miktar zekât parasını bendenize getirmiş, vekâlet vermiş, dağıtmamı istemişti. Bunların bir kısmını dağıtmıştım, bir kısmını da bu Kurban bayramından önce dağıttırdım. Haftada bir, bazen iki gün bendenize yardıma gelen Ozan bey ile Sultanahmette Küçük Ayasofya mahallesi muhtarı Mehmet Çoban bey kapı kapı dolaşarak çok fakir aileleri ve kişileri tesbit edip bir liste yaptılar. Zekât parasıyla telefonuna kontör alanlara yardım etmiyorum. Daha fakir, çok fakir, en fakir kimseleri arattırıp bulduruyorum. Bu bayramda yaşlı bir vatandaş muhtar beye ve yardımcıma “Geçen sene bir lokma kurban eti veren bile çıkmadı. Canım et çekiyor. Param olmadığı için alamıyorum. Ne olur, bu bayramda üzerinde biraz et ve yağ kalmış birkaç kemik verseler, onları kaynatıp suyunu içsem demiş. Eski yardımcım Volkan beye haber gönderdik, eksik olmasın, bir parça kurban eti gönderdi de o fakir karı kocaya verildi. (Bendeniz kurbanımı Bedir yayınevi müdürü Mürsel beye vekâlet vererek hayli uzakta kestiriyorum.) Yardımcımın fakirlere dağıttığı zekât paralarıyla ilgili gözlemlerini başka bir yazıda okuyucularıma sunacağım.

ETİKETLER:

Mehmet Şevket Eygi

Mehmet Şevket Eygi

Yazarın Diğer Yazıları